logo

YOLDAŞ ÖRGÜTÇÜLÜK VE ARMAGEDON

YOLDAŞ ÖRGÜTÇÜLÜK VE ARMAGEDON

Son elli atmış yılın en müphemi, savaş modeli örgütler ve devletlerarasındaki savaş biçimidir. Mazlum insanların duygularını taşıyan örgütler kadük ve kontrollü eylemleriyle karşı tarafa her zaman güç kazandırmıştır.

Bölgesel güç odaklarının kendi plan ve programlarını uygulamaya sokmak için mutlak surette ihtiyaç duyduğu, ilk bakışta herkesin sempatisini çeken halkların haklarını savunmakla ortaya çıkan örgütlerin başarıya ulaştığı daha görülmemiştir. Çünkü bu tip örgütlerin önü arkası sağı solu yaşama alanı maalesef plancı güç odakları tarafından ihata edilmiştir. Bağımsız bir örgüt neredeyse yok gibidir. Ya yola çıkarken ya yoldayken asimetrik sistematiğin içine çekilmekte, bulunduğu alanda plan yapma, coğrafyaları işgal eden güçlerin ekmeğine yağ sürecek hale getirilmektedir.

Dünya’dan örnekler vererek gerçeklerle yüzleşmeye çalışalım;

ETA’nın İspanya’da Bask Bölgesindeki halkın arasında yer tutmasının en önemli sebebi Franko diktatörlüğünün halka yaptığı zulümdür. Verdiği mücadele ve sonucu hariç Dünya’da eline silah alan örgütlerin karşı tarafa güç kazandırmanın ötesinde hiç bir başarısına neredeyse hiç rastlanılmamıştır.

Aynı şekilde İRA da sözde yıllarca Kuzey İrlanda’nın haklarını savunmakla ve Birleşik Krallıktan ayrılmakla ortaya çıkmış ancak hiçbir başarı sağlayamadan küçülüp gitmiştir. Batıdaki durum bizim doğu milletleri içinde çıkan yapılardan çok farklıdır ancak yine de egemenlerin istediği şekilde sonlandırılmıştır. Bir ülkede bir örgüt çıkıyorsa ve başarıya ulaşabiliyorsa o ülke için Dünya’yı yönetenlerin mutlaka bir planı vardır. Dünya örgütlerinin planlarını da maalesef en çok İslam coğrafyasında görüyoruz.

O yüzden bizim coğrafyamızda olan örgütleri daha detaylıca incelemek gerekiyor. Biz kendi coğrafyamızı ve kendi inanç ve duygu parametrelerimize uygun eylemci, radikal İslami örgütlerini kısaca gözden geçirelim.

Bu örgütler gerçekten halkı temsil ediyor mu?

Yaptıkları eylemler kendi halkının işine mi yarıyor yoksa düşmanın işine mi yarıyor?

Yaşam alanlarında silahlı güç elde ederken destek aldıkları odaklar kim?

Bütün bu soruların cevabını vermek çok kolay değil!

Ancak yaşadığımız coğrafyada Afganistan’dan Çeçenistan’a, Bosna/Kosova Savaşı’ndan Doğu Türkistan’a, El Kaide, İşit, Nusra, Deaş, Hamas, Hizbullah, Müslüman Kardeşler gibi örgütlerin yakın tarihimizde otaya çıkma ve sonuç alma bağlamında ne işler yaptığına baktığımızda sonucun halkların haklarını savunacak görüntü içinde olmadığını görmek mümkün. Söylem ve eylem bakımından yaşadığı coğrafyanın haklarını savunduğu iddia edilse de sonuç odaklı baktığımızda, başarının olmadığı açıktır. Çünkü bu örgütler sahiplidir ya da en hafifinden yönlendirilmiş önü bilinçli şekilde kontrollü şekilde açılmıştır.

Çok net söylüyorum;

Bu tip örgütlerin tamamı (istisnalar kaideyi bozmaz) karşıt oldukları mücadele verip zaman zaman kan döktükleri ülkelerin planlarına direk ya da dolaylı, bilerek ya da bilmeyerek hizmet etmiştir.

Hiç şüphesiz bu örgütlerin tamamının bulunduğu yerde zulüm katliam ve gözyaşı oraya zulmeden egemenlerin elinde kana bulanmıştır.

Örgütleri eleştirmemiz zalimin zulmünü masumlaştırmaz, öyle bir niyetimizde yok! Bu başka bir şey!

Kısaca İslam coğrafyasında ortaya çıkan örgütlerin insicamına bakacak olursak, Afganistan’la başlayan İslami cihad sürecinin Ruslar gittikten sonra ne hâle düştüğünü, sonrasında Dünya kamuoyunu yakından ilgilendiren USAME BİN LADİN/EL KAİDE örgütünün özellikle Amerika tarafından nasıl yaşam alanı bularak manipüle edildiğini, El Kaide sayesinde ABD’nin Dünya’ya İslam ismini terörizm algısıyla nasıl sattığını görmek gerekiyor!

İstikrarın bozulduğu ve her gücün kendini otonom devlet ilan ettiği Afganistan, bu yönüyle Egemen güçlerin global planlarına tam gaz hizmet etmiştir.

Kendi ikiz kulelerini vuran ABD, Usame bin Ladin sayesinde elini kolunu sallayarak Afganistan’ı işgal etmiştir. İşgalden üç gün önce direnebilecek tek güç olan Ahmet Şah Mesut’u 9 Eylül 2001 tarihinde öldürmüş, sonrasında ikiz kuleleri havaya uçurmuştur.

ABD bu tip örgütsel denemeleri çok kez devlet düzeyinde de yapmıştır.

Örneğin ürettiği Saddam (bir ülkenin başında olsada Saddam da bana göre bir örgüt şablonu içindedir) sayesinde hem İran’ı döverek yıllarca radikalleştirmiş hem de Kuveyt tiyatrosunu bahane ederek Irak’ı, Suud’u Kuveyt’i ve Kuzey Irak’ın tamamını hiç gitmeyecek şekilde işgal etmiştir.

Balkanlarda bizi de yakından ilgilendiren Tito’nun bir model olarak ürettiği Yugoslavya’yı da incelemek gerekiyor. Çünkü buranın dağıtılması sürecide böl parçala yut şeklinde bir plan dâhilinde İslami yapılar ve milliyetçilik üzerinden planlanmış başarıya da ulaşmıştır.

Yugoslavya’nın dağıtılması kararını kim verdiyse sonuç olarak yerli unsurları birbirine örgütsel kalkışma ile düşürerek bir ülkeden yedi ülke çıkarmıştır. Sonra her yedi ülkeye de ayrı ayrı çökerek o savaşı verenlerin asla yönetmediği hadım edilmiş bir dizi ülkeler ortaya çıkarmıştır.

Akabinde Çeçenistan benzer tiyatronun sonucu olarak ortadadır.

Moskova hükümeti tarafından yargılanan Cevher Dudayev ve emrinde olduğu iddia edilen 150 kişilik Kafkas kökenli üst düzey subaylar “Federe Kafkasya İslam Devleti” kuracaklar diye suçlu bulunarak sürgüne tabi tutulmuşlardır.

Ne manidardı ki bu suçlamanın akabinde sürgün edilen paşa ve emrindeki askerler Sibirya, Yakutistan, Tomski, Omski yerine topluca GROZNİ’ye sürgün edilmiştir.

Sürgün sonrası kısa zaman içinde bu askerler resmi formalarını çıkarıp gerilla formalarını giyerek bir anda bayrak açıp düşünüldüğü gibi “Bağımsız Çeçenistan” sloganı atarak savaşın kıvılcımını yakmışlar Rusya’ya istediği kozu vermişlerdir.

Dünya’da ne kadar radikal savaşçı unsurlar varsa bu bölgeye girip çıkmışlar, Afganistan süreciyle başlayan dünyada isim yapmaya başlayan mobilize cihad birlikleri oradan oraya giderek dünya kamuoyuna İslam adına cihad pozu vererek İslam’ın bir başka yüzünü ortaya koymuşlardır. Dünya İslam’ı barış, selamet ve güven dininden daha çok savaşçı mobil mücahitler sayesinde kan döken bir şablonun içine sokarak öğrenmiştir.

Suud ve benzer ülkeler kendi ülkesinde İslam adına hiçbir radikal eyleme imkân vermezken, cihada destek adı altında kendi ülkesindekileri radikal unsurları fonlayarak mobil cihatçılığın her türlü destekçisi olmuştur.

Sonuç itibariyle Rusya, Birleşmiş Milletler Savaş Hukuku’nu devreye sokarak tüm borçlarını silmiş, Rusya’yı yeniden ayağa kaldırmış, ordusunu yenilemiş, soğuk savaş döneminden kalma bombaları imha etmek yerine Grozni halkına ve daha çok az insan olduğu için savaşçı yapıları diri tutmak için GROZNİ dağlarına yağdırarak hem savaş algısını diri tutmuş hem de konsolide ettiği cılız örgütleri kısmi kahramanlık manevraları içinde tutarak küresel bir örgüt yapısında tıpkı ABD gibi önünü açarak dünya kamuoyuna malzeme vermiştir.

Çünkü savaş asla tek taraflı olabilecek bir şey değildir. Savaşı kontrollü planlayanlar mutlaka düşmana ihtiyaç duyarlar.

Hatta onlara silah verirler, yol açarlar, imkân verirler. Bu detayları göremeyen küçük beyinli ölmek için yaşayan bu garip tipler çayırın ortasına bayrak açıp (ikinci Çeçen savaşı1998) “KUZEY KAFKASYA İSLAM DEVLETİ” pozu vererek dünya kamuoyuna bir komedi görüntüsü vermekten de geri kalmamış tam da Rusya’nın istediği şeyi yapmıştır.

Sonuç itibariyle Çeçenistan’da da MOBİL ÖRGÜTÇÜLÜK egemen devletin dolaylı hizmetçisi olmuştur. Ortada Rusya için meydanlara inip dua eden öncü birlik oluşturan bir görüntü ortaya çıkmıştır.

Benzer şeyler Suriye savaşı içinde çok net okunabilir durumdadır!

Dünyanın her yerinden gelen mobilize cihad unsurları IŞİD denilen bir örgüt görüntüsüyle garip güç ve eylemlerle bir anda bir güç tarafından mihmandarlık yapılarak devasa bir güce ulaştırılan, dünya kamuoyuna diğer yerlerde olduğu gibi yine garip görüntü vererek benzer algıları en üst düzeyden hissettirerek yine bir el tarafından görevini tamamladıktan sonra sahneden indirilmiştir.

Çin devletinin eğitip cihad için gönderdiği kendi iç siyasetinde ve dünya gündeminde “Doğu Türkistanlılar teröristtir” diyebilmek ve zulmünü meşru gösterebilmek için mobil cihatçılığa her türlü verdiği desteği de ayrıca görmek gerekiyor.

Mısır merkezli Müslüman Kardeşler kendi ülkesinde ve Filistin’de Hamas örgütünü fikren, lojistik ve ekonomik olarak beslemiştir. Ancak Hamas’ın yaşam alanını ve 2009 Gazze savaşıyla kontrollü Hamas sürecini de görmek gerekiyor. Filistin davasını iki omuz üzerine oturtturan görünmeyen güç El Fetih modası geçince Hamas’ın önünü tam olarak açıp kendi iç dinamikleri ve Dünya kamuoyunu her türlü konsolide ederek Filistin davasını kadük bıraktırmayı terörize etmeyi başarmıştır. Hamas’ın varlığı üzülerek söylüyorum ki İsrail’in elini her zaman güçlendirmiştir güçlendirmeye de devam edecek gibidir.

Arap baharıyla Suriye, Mısır ve Libya’nın özellikle hali pür melali ortadadır. Suriye boşaltlmıştır. Mısır radikalleştirmiş sayısal çoğunluğa sahip olsa da, seçimi kazansa da darbe ile iktidarları akamete uğratılmış Müslüman Kardeşler önce meydanlara çekilerek terörize edilmeye çalışılmış sonrada tutmayınca mesele beş bine yakın insanın ölmesiyle Müslüman Kardeşler aleyhine döndürülmüştür.

Dünyayı yöneten gerçek terör örgütleri istedikleri ülkede istedikleri şekilde eylem yapma kabiliyetlerini her türlü göstermişler ve mütemadiyen göstermeye de devam etmektedirler.

Sonuç itibariyle Mısır derin dünya terör örgütlerinin kontrolünde kan gölüne dönmek üzereyken yine onların kurguladığı diktatörler tarafından yönetilmektedir.

Mısır içindeki Müslüman kardeşlerin Hamas ile ilişkisi açıktır. Ancak örgütün kurmay aklının nerede olduğu müphemdir. Yapılan eylemler ve örgütün içindeki infazlar farklı soruları akla getirebilmektedir.

İsrail yeri ve zamanı geldiğinde dünya dışına çıkan Hamas örgütünün üst düzey yöneticilerini özel operasyonlarla katlederek hem örgütü hem kendi halkını diri tutmayı başarmaya devam etmekte ve bölgesel radikalliği diri tutmaktadır.

Ayrıca Mossad Çeçen Savaşı döneminde sürecin bitmesi gerektiğine inanan Rusya tarafından mobilize savaşçıların öldürülmesi anlaşmasını Moskova’da imza altına alarak Mossad’a havale etmiş cihad alanına giden mücahitler (Çeçen Arap) tek tek katledilmiştir.

İngiltere Lordlar Kamerasından CORC GALAVİ (Yahudi aktivist) ile başlayan Mavi Marmara surecini de ayrıca müphem bir organizasyon olarak incelemek gerekiyor.

İsrail uluslararası sularda iken Mavi Marmara’ya çıkmadan önce müphem bir şekilde Mavi Marmaraya en yakın Deniz Kuvvetlerine bağlı İskenderun Deniz İkmal Müdürlüğü vurulmuş dokuz asker şehid olmuş, Akabinde Mavi Marmara’ya çıkılmış uluslararası sularda katliam yapılarak bildiğimiz barbarlık yaşanmış, İsrail Türkiye diplomasisi çökmüş on yıl İsrail Türkiye ilişkileri akamete uğratılarak İsrail’in Kudüs’ü ve Filistin’i dilediği gibi diazyn etmesi sağlanmıştır. Radikalliğin sonuç itibariyle ülkemize de yardım etmeyi düşündüğümüz Filistin halkına da fayda sağlamadığı görülmüştür. Sonuçta ne acı ki İsrail istediğini de fazlasıyla almıştır.

7 Ekim’de Hamas’ın İsrail’e yaptığı operasyon, radikal İslami çevrelerde anlık sevinç oluştursa da aklı selim bakanlar bu çıkışın çok şeylere gebe olduğunu fazlasıyla göstermiştir. İsrail yapacağı ağır müdahalelere güzel bir gerekçe oluşturmuş, belki de arz-ı mevut sürecinin bir başlangıcının fitili alevlendirilmiştir. Şimdi Gazze asimetrik bir ahlaksızlıkla havadan bombalanıyor. Sürecin İsrail için nereye evrileceğini kimse kestiremez. Ancak bu eylem İsrail’in yayılmacı politikalarının uzun yıllar önünü açacak gibi görünüyor. Bu sürecin onların sapkın anlayışındaki arz-ı mevut ve armagedon sürecine evrilme ihtimalide çok yüksektir. Buna öncü olan Hamas’ın varlığını da bu vesileyle sorgulamak gerekir kanaatindeyim.

Öz cümle;

İslam coğrafyasındaki örgütlerin legal illegal İslam adına cihad eden yapıların tamamı kontrol altında tutulmuştur. Sürecin her aşaması kontrol altında tutulmuştur maalesef. Bağımsız neredeyse hiçbir örgüt yoktur.

İslam coğrafyası bu bağlamda legal illegal maalesef abluka altındadır. Cemaatler, STK’lar, vakıflar uluslararası etki alanında ise mutlaka sisteme entegre edilmiş, bağımsız bir örgüt neredeyse bırakılmamıştır.

Vesselam

Fatih Alim DAŞPINAR

420 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.