logo

GÜLİSTAN-4

Fatih Alim Daşpınar

Fatih Alim Daşpınar
fatihseyyahoglu@hotmail.com
GÜLİSTAN-4

Gülistan eve geldiğinde kendini çok mutlu hissediyordu. Elini yüzünü yıkamış kanepeye uzanmıştı. Nihayet çıkartmadığı o siyah peçeden de doğal ortamında kurtulmuştu bir nevi.

Arkadaşı Zeliha cemaate ait bu evde onun tek sırdaşıydı. Zeliha’da meraktan çatlıyor gülistanın gidip gidip eli boş dönmesinden hep muzdarip oluyordu.

Bak dedi çayı koydum, şimdi birazdan anlat bana neler olup bittiğini. Bu kaçıncı kız, artık birini beğen de baş göz edelim seni.

Zeliha da tıp okuyan bir öğrenciydi. Ailesi cemaatten birileri olduğu için, ailesiyle sorun yaşamayan biriydi. Üç yıldır Gülistanla aynı evi paylaşıyor, birlikti yiyip içip birlikte programlara gidiyor İslami faaliyetlerde bulunuyorlardı.

Annesi de tıpkı kendisi gibi İslami hassasiyetleri olan biri olduğu için daha dingin daha normal bir ruh hali vardı. Gülistan gibi giyinip kusansa da onun kadar ekşın yaşamıyordu. Anne baba baskısı olmasa Gülistan’ın tam tersine şık şıkıdam giyinmeye, gezmeye tozmaya da oldukça yatkındı.

Biraz Gülistan onu radikalleştiriyor, bedenine birkaç gömlek fazla gelen yüklemelerle onu kendine çekmeye çalışıyordu.

Zeliha okula peçesiz ve normal tesettürle girdiği için hakkında bir işlem yapılmamış 28 Şubat despotizminin büyük hasarlarına pek maruz kalmamıştı. Okula bir yıl ara vermiş, bir şekilde okulda tutunmayı başarmıştı.

Gülistan her ne kadar radikalmiş gibi dışarıda görünse de onunda içinde bir çocuk, genç bir kız, cıvıl cıvıl bir hayat vardı ve bunu en iyi bilen Zeliha’ydı.

Zeliha mutfaktan laf atmaya devam ediyor; bak kız, bence sen bu çocuğu beğendin, eğer beğenemeseydin şimdi çoktan başıma ekşimiştin. Sesin çıkmadığına göre sende bir şeyler var deyip laf atıyordu mutfaktan.

Gülistan gözlerini tavana dikmiş biraz muştulu biraz tedirgin boş boş bakıyordu. Zeliha’yı duymuyordu bile. Mutlu hissediyordu kendisini. İçi kıpırdamış bu çocukta bir farklılık var diyerek heyecanına kapılmıştı. Çok doğal gelmişti Salim ona. Rahat ve kendinden emin. Bu kadar sakin, bu kadar cesur ve yakışıklısına da pek rastlamamıştı. O, aslında ruhundaki birini bulduğunu düşünmeye çok yakın hissediyordu kendini. Salim hem mücahit hep sempatik, hem kendince yakışıklı, temiz biri olarak iz bırakmıştı.

Yüzünde gülücükler ile içeri girdi Zeliha.

“Vallaha sende bir hal var” diyerek kayseri şivesiyle kanepenin ucuna oturdu. Ne oldu kız çabuk anlat.

Sen âşık mı oldun yoksa?

Gülistan, yüzündeki gülümsemelerden fazlasıyla ele veriyordu kendini.

Valla Zeliha bu biraz farklı! Yarına görüşme kararı aldım. Bu akşam hem seninle hem de hocamla bir istişare yapıcam ve ona göre karar vericem. Ama olumlu düşünmeye çok yakınım. Bazı şüphelerim olsa da bu çocuk etkiledi beni!

Hah şöyle itiraf et dedi Zeliha. Çarpıldın sen. Tıpkı benim tek taraflı anatomi dersi veren stajer hocaya çarpılmam gibi. Hani habire gülüyordunuz ya bana. Çarpılmak neymiş birde sen yaşa!

Gülistan aşka hiç kapı aralamamış kendini hep gizlemişti. Zeliha’nın o tek taraflı çarpılmasına da hep kızıyor, onu sürekli eleştiriyordu. Şimdi ise kendisi efsunlu bir çarpılma ile karşı karşıya gelmişti. Ya Salim’e âşık olur sonra bu iş olmazsa diye kara kara düşünmeye başlamıştı şimdiden.

Zeliha onun bu dalgınlığından çok memnundu.

Demek ki kimseyi kınamamak lazımmış kızım “insan kınadığını, yaşamadan ölmezmiş” demeden kendini alamadı.

Oda kasvetli ama tatlı bir muhabbetle şenleniyor. Yaş ve ruhlarına uygun şakalaşmalara sahne oluyordu. Nihayet ikisi de gencecik kızlardı. Onların da aşkları sevdikleri olmalıydı. Sevgi olmadan normalleşmek, insan için neredeyse mümkün değildi. Sevgi hayatın kendisi, insanın yasam kaynağı yaratıcının kullarına verdiği en değerli nimetti.

Gencecik yaşlarda yüklendikleri ideolojik ağırlıkların altında ezildikçe eziliyorlar kendi öz benliklerinde yaşaması gereken şeyleri terk edip, Çeçen dağlarını, Afgan, Bosna dağlarını terennüm edip anlamsız yüklemelerle içlerini tıka basa dolduruyorlar.

Kendi çekirdek öz benliklerini neredeyse yok satıyorlardı. Oysaki insan önce kendine dönmeliydi. İçindeki çocuğu geliştirip, yavaş yavaş bilgi ile donanımlı hale gelmeliydi. Kişiliği oturmayan bir çocuğa, dünyanın yükünü yüklemekte neyin nesiydi!

Gülistan ile Zehra saatlerce aşk tartışması ile geceye dayanmışlardı. İçlerindeki kavganın adını koyamadıkları için dışlarındaki kabukla cebelleşip durdular.

Nihayet gece olmuş herkes odasına çekilmişti. Acaba ne olacaktı bu iş. Gülistan ilk defa sıcak baktığı bu işe yönelebilecek miydi?

Salim nasıl etkilemişti beni diye de bir taraftan kendine sorup duruyordu. Memnun Kalmak yerine bir tedirginlik içinde olması da ayrıca düşündürücüydü.

Sabah erkenden hocamı arar Zeliha’yla yaptığım istişare bana yetmez diyerek başını yastığa koydu. Zor şer uyumaya çalışsa da uyuyamıyordu. Acaba Salim şimdi nerde kalmış, neler düşünüyordu diye de kendine sormadan edemiyordu.

Salim de benzer duygular içinde bir tek şeye odaklanmıştı. Acaba peçenin altındaki yüz nasıl?

Oda tıpkı Gülistan gibi ona tahsis edilen öğrenci evinde bir iki muhabbetten sonra ilerleyen saatlerde yatağa uzanmış zor şer uyuyabilmişti.

Acaba yarın ne olacaktı? Gülistan sabah hocasıyla görüşüp ne diyecekti? Ya Salim Gülistan’ın yüzünü gördükten sonra neye karar verecekti? Ya da onun kararının ne önemi vardı?

Devamı gelecek…

Fatih Alim DAŞPINAR

Etiketler: » » » » »
395 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • Önce kanat taktılar, sonra onları kırdılar

    15 Nisan 2025 Din ve Yaşam, Genel, Gündem, Köşe Yazıları, Soru/Yorum, Tüm Manşetler

    Bazen kör, sağır, hissiz ve unutkan olmak istersin.Bazen, bazı yerlerden geçmemiş, bazı insanları hiç tanımamış,Bazı şeyleri yaşamamış, bazen de dünyaya hiç gelmemiş olmak istersin.Sanırım henüz ölmüyoruz ama ne tezattır ki yaşamıyoruz da… Çok şey geliyor dilime, çok şey geçti içimden, gözümden.Sonra "neyse neyse” deyip içime atıyorum hepsini.Anlatsak da bir anlatmasak da.Olsa da boş olmasa da artık bazı şeyler. İnsansızlık çekiyoruz efendim, insansızlık.Tek ve onulmaz, kanayan yara; insansızlık.Sanırım bu kahır ve bu yalnızlık öldürecek...
  • El alem ne der diye yaşamak

    15 Nisan 2025 Aile, Din ve Yaşam, Genel, Gündem, Köşe Yazıları, Sivil Toplum, Tüm Manşetler

    Yazılı ve sözlü kurallar hayatı idame ettirme ve sosyal bilinç açısından önemlidir fakat hangi bilincin ürünü olduğunu bilmediğimiz örf ve adetlerimizin de bir kısmına yazılı kanun gibi sıkı sıkıya bağlanmanın ne denli doğru olduğunu düşünmekte fayda var. Birkaç örnekle açıklamak gerekirse; - Yaklaşık 20 yıl öncesine kadar, yuva kuran genç kızlarımıza uygulanan tarife; Gelinliğinle gidiyorsun, kefeninle çık. Kocadır döver de sever de (başkasını da sevebilir) sen kocana sahip çık, yuvayı dişi kuş yapar. - Eve misafir geldiğinde el öpm...
  • Gayretsiz Tevekkül Olmaz

    16 Mart 2025 Din ve Yaşam, Genel, Gündem, Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    Onlarca duygunun, binlerce kelimenin arasında kendimizi kaybettiğimiz, kendimize teşhis koyamadığımız zamanlarda, okuduğumuz bir cümle gelir ok gibi saplanır kalbimize. Sanki bizden önce birileri bizim yaşadıklarımızı yaşamış ve bizim duygularımızı dile dökmüştür. Kalan bütün edebi cümleler o an için anlamsızdır. Öyle ki idrak kapanır düşünme, algılama, karşılaştırma yetisini kullanmak istemez insan. Çünkü kolaydır acımızı bir başkasının tecrübesinin gölgesine saklamak. Duygu durumumuz değiştikçe isabet eden, yön veren cümlelerde elbette...
  • Acı geçer ama acı çekmiş olmak geçmez

    08 Ocak 2025 Din ve Yaşam, Genel, Gündem, Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    Fazla düşünmek öldürür, fakat düşünmemek daha fecidir. Ortası ise olayları, kavgaları, kargaşayı, anıları ve hatıraları yeterince, yerli yerince bırakmaktır. Elbette ki acı geçer ama acı çekmiş olmak geçmez. Çok irdelemek, çok peşine düşmek aynı düşüncelere veya bir olaya fazlaca saplanmak, takılıp kalmak sorunları çözmüyor, aksine daha fazla sorun yaratıyor. Daha geriden, daha sakin ve objektif bakıldığında zihin daha rahat seçip, daha doğru ayırt edebiliyor yaşamı ve olayları. Akabinde çoğu şey, hiç bir şey gibi geliyor. İnsanın gönlü ...