logo

Teşkîlât-ı Mahsûsa 12.Bölüm

Teşkîlât-ı Mahsûsa 12.Bölüm

Meşrutiyeti ülkede yeniden kurmak düşüncesi ile özgürlükçü arkadaşlarla beraber çalıştığımız günlerde ben de diğerleri gibi sürgüne mahkûm edilmiş ve Erzurum’un yolunu tutmuştum. Oraya vardığım zaman Erzurum’da kaynayan bir gençlik ve subay kitlesi ile karşılaşmış ve çok sevinmiştim. Meşrutiyet’in ilanına rastlayan günlerde eğer orada bulunan Vali Arnavut Abdül Vahap Paşa sıkıyönetim ilan etmemiş ve Erzurumlu vatanseverleri Sinop Kalesi’ne göndermemiş olsaydı, Erzurum Hürriyet’in ilan onurunu manastır ve Selanik’in elinden almış olacaktı. Yalnız Abdulvahap Paşa’nın subaylara dokunma düşüncesini Ordu Müşiri Zeki Paşa önlemiş ve buna engel olmuştu.

Benim görevim, Rus sınırı üzerindeydi. Süvari yüzbaşı olarak bulunduğum yer, Sarıkamış cephesindeki azap köyüydü. Görevim dağ yollarında ve Rus sınırlarından kaçak olarak gelecek Ermeni Komitacılarını yakalamak. Bunların imparatorluk topraklarına silah, bomba ve cephane sokmalarına engel olmaktı. Komitacıların kimliklerini saklamak da önemli görevlerim arasındaydı. Hiç unutmam bir gün askerlerimiz, başında herkes kalpağı, belinde Çerkez kaması ve üstünde Çerkez elbisesi olan bir yolcuyu tutmuş ve karakola getirmişlerdi. Kendisine nereden gelip nereye gitmek istediğini sormuştum. O da biraz izin verin soluklanayım bitkin haldeyim cevap vereceğim demişti.

Erleri dışarı çıkarttım 5-10 dakikaya dinlenmesine izin verdikten sonra, ilk söze başlayan gene o olmuştu. Hüsamettin Bey beni tanımadın mı diye söze başlayınca çok şaşırmıştım. O yüzüme bakarak, ben Harbiye’de senin okul arkadaşın Hüseyin Tosun’um. Yoksa bizi de mi Ermeni Komitesi sandın, demişti.

O zaman Hüseyin Tosun’u tanımıştım. O da benim gibi Jön Türkler’dendi. O da bizim gibi tevkif edilmiş ve Taşkışla’da yatmıştı. Sonra da Şerif Vapuruyla Trablusgarp’a sürülmüştü. Yanına sokularak sordum, “peki ama tosun Trablusgarp neresi Kafkas sınırı neresi, şimdi bu arada ne arıyorsun” dedim.

Güldü. Acele etme Hüsamettin Trablusgarp’tan bir kolaylık bularak çöl yoluyla kaçtım.

Afrika sahilinden bir gemiye atlayarak Fransa’ya geçtim ve Paris’e gittim. Jön Türklerle ilişki kurdum. Örgütün yardımı ve emriyle yola çıktım. Rus uyruklu olarak Kafkasya’ya geldim. Oradan da sınırı geçerek Erzurum’a gitmek ve örgüt kurmak arzusundayım dedi.

Bir süre baş başa uzun uzun konuştuk. Aynı örgütün iki adamı üstelik iki birbirini seven ve birbirine inanan okul arkadaşı olarak çabuk anlaştık. Yalnız merak ettiğim bir küçük noktayı sormam gerekiyordu. Dedim ki, kuzum Hüseyin hepsi güzel fakat iletişimi nasıl sağlayacaksın?

Rusların elindeki Kars şehrinin postane müdürü Campan Rus kuryesidir. Onun aracılığıyla mektuplar, gazeteler sınırdan geçecek ve Erzurum postanesi müdürüne verilecektir. O da örgüttendir. Ben de Erzurum’da Kalpakderileri gibi Rus malları satılan bir dükkân açacağım diye anlattı.

Çabucak her konuda anlaştık. Ben sınırın bu noktasından geçecek mektupları ve basılı gazete ve dergileri postane müdürüne gönderiyordum. Bu da Hüseyin Tosun’a veriyordu. Paris’ten özellikle Meşveret Gazetesi geliyordu. Bunları Van, Bitlis, Diyarbakır, Muş ve Erzincan’a gönderiyordu. Hüseyin Tosun’a direktif verenler, ona bu konuda getirirsin diyenler Ahmet Rıza ve Doktor Bahanettin Şakir beylerdi.

Çok geçmeden Erzurum’da bir baskın düzenlenmişti. Ordu tabur komutanı Binbaşı Saffet Bey de örgüttendi. Onun hoş görmesi sayesinde özgürcülerden, subay ve vaizlerden oluşan bir kalabalık postaneyi ele geçirmişti. Yıldız Sarayı’nın telgrafhanesi bulunmuş, makine başına gecen Paşa’dan, Erzurumluların Meşrutiyet’in ilanı için hissettikleri güçlü duygu ve coşkuyu padişaha bildirmesi istenmişti. Abdülhamid’e sadık Ref İzzet Paşa telgrafla halkın bu Hakkı isteğinin padişaha sunacağını ve isteklerin yerine getirileceği konusunda söz vermişti. Fakat çok az sonra Erzurum Valisi Nazım Paşa görevden alınmış, Arnavut Abdulvahap Paşa atanmış O da Yıldız’dan aldığı Emirleri yerine getirmeye başlamıştı. Padişahı telgraf başında çağıranların hepsi yakalanmış ve işkence ile konuşturulmuşlardı. Sinop Kalesi’ne gönderilmiş ordudaki görevli subaylar ben de dâhil tutuklanması istenmişti. Fakat Erzincan’daki 4. Ordu Mareşali Çerkez Zeki Paşa, buna izin vermemişti. Çünkü tam bu sıralar Rusların Kafkasya’ya askeri Valisi General Avrianov ile Kafkasya Rus Süvari Alaylar Komutanı Kurmay Albay Maksimof, Erzincan’da Mareşal Zeki Paşa’nın konuğu bulunuyordu ve onu ziyaret ediyorlardı…

Burada bendeniz birkaç şey söylemek istiyorum. O tarihlerde Osmanlı topraklarının bir kısmını Ruslar tarafından işgal edildiğini hatırlatmak isterim. Halkta olan isyanın ve direnişin ve tabii ki subaylara bu gözle bakılmasını özellikle istirham ederim.

Olaylar her daim sosyolojik ve psikoloji arka planı ile değerlendirilmeli, o zamana göre bakalım ve tabii en önemlisi işgale uğramış toprakların ve kaybedilen toprakların asker ve millet üzerinde yarattığı psikoloji ile bakılmasına lütfen dikkat edelim.

Hiçbir şey sebepsiz olmaz. Bugünden dünü yargılamak, kimseye bir şey kazandırmaz.

Hüsamettin Bey bizlere hem Osmanlı’dan hem Cumhuriyet’in arka planında olanları hatıratlarında bildirmiştir.

Biz Türk milleti için; Osmanlı’da bizim, Cumhuriyet de bizim ayrılık gayrılık yoktur. Bize düşen tüm bu olaylardan ders almak hatalardan ders çıkartmak ve tekrar etmemektir.

Dün 450 yıl birlikte yaşadığımız ve ticaretin içinde olan mutlu mesut Ermeniler Osmanlı’yı bölmek ve parçalamak için emperyalist güçlerin maşası oldular. Kadere bakın ki ders almamışız bugün bir kısım Kürtler bin yıldır birlikte yaşadığımız bu vatana (tabiki hepsi değil) ihanet etmek ve bir Kürdistan kurmak hayalleri içindeler. Demek ki yaşananlardan kimse ders almamış. Ne halkımız ne de devletimiz.

Gayem o dur ki yeni nesillere unutmaya yüz tutmuş bu bilgileri aktarmaktır. İnşallah doğru anlaşılır diye umut ediyorum.

Testiyi kırmamak lazım! Bunun tamiri yok!

Yazı dizisi devam edecek inşallah.

Necati YÜZÜAK

Etiketler: » »
167 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.