logo

Teşkîlât-ı Mahsûsa 5.Bölüm

Teşkîlât-ı Mahsûsa 5.Bölüm

Sultan II. Abdülhamid dindar bir insandı. Özellikle akşam ezanı okununca başına bir sarık sarar mihraba geçerdi. Namaz kıldırmasını pek severdi. Padişahın yakınlarından Lütfi Bey, Esbapçı Başısı İsmet Bey, Seccadeci Başı, Şamdancıbaşı, Kahvecibaşı ve çalışanlarından Hacı Mahmut Bey bu namazda hazır bulunurdu.

Gündüzleri kitap okumak, marangozluk yapmak, hafiyelerden gelen jurnalleri okutmak ve ibadet etmekle vakit geçirirdi. Tutumluydu, hükümdar olur olmaz sarayın masraflarını kısmıştı. O zamanlar sarayda bir âdet vardı. Padişahın emrinde çalışan tüm muhafız memur ve hizmetlilerin evlerine öğle ve akşam, saray mutfağından pişen yemeklerden tabla tabla nefis yiyecekler giderdi. Abdülhamid önce bu âdeti kaldırmış, saraydan bedava yemek çıkmasını yasaklamıştı. Sarayda yemek yemeye hakkı olanlar, bundan böyle sarayın alt katında ve belirli zamanlarda beraberce yemek yiyeceklerdi. Kendisi o zamana kadar Osmanlı Sarayı’nda âdet olduğu üzere yalnız yemek yemeyi de kaldırmıştı. Aile bireyleri de sofra başında hazır bulunurdu. Abdülhamid’in diğer bir önemi de saraylarda Valide Sultanlara gösterilen bağlılık ve ayrıcalığı kaldırmak olmuştur. Annesi zaten çok erken yaşta vefat etmişti. Marangozluğu iyi bilir, kendisi çalışarak güzel üretimler yapardı. Saltanatının başında her türlü kural ve seremonileri de sadeleştirmişti.

Abdülhamid olağanüstü zeki ve kurnazdı. Kime nasıl davranılacağını bilir, herkesin nabzına göre şerbet verirdi. Diğer padişahlar gibi nâzırlarını saatlerce ayakta tutmaz, aksine oturturdu. Onlara sigara ve kahve ikram ederdi. Mithatpaşa huzurda sigara içenlerden birisiydi.

Padişah’ın marangozluğa fazla hevesi vardı. Gündüzlerin birkaç saat özel marangoz hanede çalışırdı. Kaplama yapar dolap yapar ve kilit takardı. Maliye işlerine ve bankacılığa da merak sarmıştı. Bu sebeple İstanbul bankerlerinden meşhur Rum Zarifi Efendi’yi çağırtmış, kendisine hoca yapmış ve bu suretle bankacılığı öğrenmişti.

Abdülhamid’in bazı geceler, Yıldız Sarayı’nın tiyatro salonunda verilen temsillere geldiği, Avrupa’dan birçok masraflarla tiyatro, opera trupları, konser veren sanatkârlar getirttiği de biliniyordu. Tiyatro sarayda bilhassa cuma geceleri oynanırdı. Böyle geceler için özel davetiyeler bastırılır ve Boğaziçi yalılarında oturan Sultanlara, damatlara davet gönderilirdi. Ayrıca oyunlarda padişah sarayında ikamet eden kadın efendiler, sultanlar, şehzadeler, saray ileri gelenleri ve kalfalar bulunurdu. Özellikle Komik-i Şehir Abdülazah Efendi’nin trupu sık sık sarayın sahnesinde boy gösterir, nükteli sözler, gülünç jestlerle etrafa neşe saçardı. Abdülhamid de zaman zaman kendisini tutamaz güler, kahkaha atar ve gülenleri de hoş görürüz ve asla kızmazdı. Tiyatro salonu büyük ve rahat olmakla beraber iki tarafında localar vardı padişahın oturduğu yer sahneye yakın localardan biriydi.

Bazı localar padişah haremine, kadınlara ayrıldığı için kafesliydi. Bazı akşamlar klasik batı musikisi Fransız, Alman, İtalyan sanatkârlar tarafından sunulur ve çok beğenilirdi. Padişah Paris’ten gelip Yıldız Tiyatrosu’nda temsiller veren Madam Sarah Bernardo bu hizmetlerine karşı ödül olarak 2000 altın lira hediye etmişti. Bu tarz eğlenceler diğer üst yöneticilerin konaklarında da tekrarlanırdı.

Abdülhamid’in önemli bir alışkanlığı da geceleri yatmadan önce roman okunmasını istemesiydi. Yıkanır, yatağına çekilir, yanı başında sütkardeşi İsmet Bey, kendisine polisiye romanları, başkaldırı ve ihtilallerin elebaşlarının bin bir serüvenlerini okurdu. Bunları dinlemesini çok sever ve böylece uykuya dalardı. O zaman İsmet Bey yanından çekilir, yatak odasının dışındaki ikinci bir odada kendi yatağına uzanırdı. Sabah uyanıp kahvaltısını yaptıktan sonra her taraftan gelmiş olan istihbarat raporlarını okutur ve bunları bir önceki gece dinlediği polisiye romanlarla karşılaştırır ve onlardan sonuç çıkarmaya çalışırdı. Abdülhamid son derece kuruntulu olduğu için böyle bir güvenlik önlemi alıyordu. Bazı geceler uykusu kaçar İsmet Bey onu oyalayarak uyutmaya çalışırdı. Abdülhamid böylece uzun yıllar hep aynı hayatı yaşamıştı. İsmet Bey’e büyük bir güveni vardı. Ancak onun varlığı ile rahat edebilirdi.

Abdülhamid saltanatı süresince daima kuruntu ve korku içinde yaşamış, özgürlüğün gelişmesini isteyenlerden ve özgürlük sözcüğünden son derece ürkmüştü. Tahttan indirilme olasılığı onun en çok düşündüğü ve son derece yıldığı bir durumdu. Yıllarca hafiyeleri, sadık köleleri ona memleketi hep başka türlü göstermiş ve tanıtmışlardı. Yalnız kendi çıkarlarını düşünmüşler ve padişahı kendileri için bir geçim aracı olarak görmüşlerdi. Abdülhamid bu insanlara çok büyük paralar dağıtmış, bağışlar yapmış fakat sonuç yine değişmemişti.

31 Mart’a rağmen nihayet hareket ordusu İstanbul’a gelmiş, sokak çatışmaları yapılmış, ne Taşkışla’daki askerler, ne Beşiktaş’a giden yolları tutan Karakol, ne emrindeki ünlü paşalar ve hafiyeler ne de yıllarca ekmeğini yiyen kulları tahtan indirilmesine engel olmadı. Abdülhamid 33 sene saltanatından sonra korktuğuna uğramıştı. Harbiye nezaretinden atılan topları duyuyor, Taşkışla’nın bombardımanı onu titretiyordu, halkın neşeli, sevinçli sesi ta saraya kadar yankılanıyordu.

Gece olup saraya gelen heyetle karşılaşınca büsbütün şaşırmıştı, heyet süreniz doldu efendimiz Meclis-i Mebûsan kararıyla tahttan indirildiniz. Sizi Selanik’e götüreceğiz dedikleri zaman, yalnız Saltanattan değil İstanbul’dan da ayrılmanın acısını hisseder ve rica eder “bari İstanbul’da kalayım.” Heyet kendisine Selanik’teki Alâtini Köşkü’nün hazırlandığını söyler ve bir devir sona erer.

Yazısı dizisi devam edecek inşallah.

Necati YÜZÜAK

Etiketler: » » » » » »
311 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.