logo

TÜRKİSTAN’ın Kayıp Aydınlanması-36

TÜRKİSTAN’ın Kayıp Aydınlanması-36

TÜRKİSTAN’ın Kayıp Aydınlanması-36

İbni SİNA anlatıyor…

İçinde bir sürü oda bulunan bir binaya kabul edildim. Her bir odada sandıklar üzerinde yığılı kitaplar vardı. Her bir oda farklı alanları içermekteydi. Kimi şiir odası, Kimi fıkıh odası bazıları da bilim odalarıydı. İhtiyacım olanları aldım. Bu kitaplar başka hiç bir yerde yoktu, onları okudum. İçindeki faydalı bilgileri belledim ve herkesin kendi bilim dalındaki konumunu keşfettim. Bölgeye o devrin birçok âlimi de gelip bu kütüphane den istifade ederdi.

Bir grup olarak Buhara’nın bilgeleri, Yunan bilgisine doymuşlardı. Hint bilimleriyle irtibat kurmak istiyorlardı. Tabiat gizemlerini çözmek ve insanoğlunun kozmik düzendeki yerini açıklamak için aklı en iyi araç gören yeni bilgeye ve hümanist kültüre karşı iştiyak halindelerdi. Bölge o devrin en büyük âlimler panayırı idi.

Samaniler devrinin önemli bir özelliği Müslümanlar arasındaki Sünni-Şii ayrılığının başladığı zamanlar olmasıydı.

Bağdat’taki halifenin gücünün azalması ve dini otoritenin zayıflaması, yönetimin altındakilerin eski hınçlarını su üstüne çıkarmıştı. 7. asırda Abbasilerin İran Sasani İmparatorluğunu yıkması sonucu, İran halkı pasifte olsa da bunu unutmamıştı. İran’ın kuzeyindeki Büveyh kasabasından 3 birader, bu zayıflığı görüp hemen harekete geçerler. Halifeye bağlı Türk askerlerini mağlup ederler. İran’ın çok yerini ve Umman halifeliğinin de birçok yerini de zapt ederler. Bu fetihlerle halifelik bir İran İmparatorluğuna dönüşmüştü.

Pers siyasi kimliği yeniden ortaya çıkmıştır. Şu nokta çok önemli! Büveyhliler Şii, halife ise Sünni idi. Fakat Büveyhilerin Sünni halifeye sözde bağlılığının bir sebebi vardı. Aynı zamanda başkenti Kahire’de olan Fatimi devleti de Şianın İsmailiye mezhebine bağlı kişilerce kurulmuştu. Bu dönem 950-1050 arası Şia Asrı olarak da tarihe geçmiştir. (Türk’e kurban olun)

Bu devirde Büveyhiler asla bir devlet olamazlar. Çünkü kendi topraklarını bile korumaktan acizdirler. Aynı şekilde Mısır’daki Fatimilerde askeri yönden Türklere ve Çerkeslere bağımlı idi. Çünkü orduları bunlardan müteşekkildi. Bu devirde İrani Samani devleti Sünni idi ve güçlüydü. Fakat onlar daha çok kendi bölgelerinde kalmayı yeğlemişlerdir. Daha çok ticaret ve kültür alanında büyümüşlerdir. Dışarıda kalan Şii devletlere karşı güçlü olmuşlar ancak Şii misyonerlerin gelmesine engel olamamışlardır. Önceleri bu faaliyet gizli idi. Gizlice birçok üst düzey devlet görevlisini İsmailiye mezhebine katmışlardı. Önce 2. Nasr’ın kâtibini daha sonra Nasr’ın kendisini bu mezhebe katmışlardı. Bu gizli faaliyetin adı da “İHVANI SAFA” dır.

Bu akım şöyle diyor. Lütfen dikkat!

“Hiç bir ilimden korkmayacağıma hiç bir kitabı hafife almayacağıma ve tek bir inanca körü körüne bağlanmayacağıma yemin ederim.”

Ne kadar çok Masonluğa benziyor değil mi?

Ve devamında şöyle diyor:

Tek ilke, tek sebep ve tek dünya etrafında toplandıklarını ve tek ruhtan ortaya çıktıklarını düşünüyorlardı. İhvanı Safacılar kendilerini hiç bir din ile ilgili olmadıklarını, bağımsız ve aklın götürdüğü her yere gitmekte özgür olacaklarını savunuyorlardı. Bu anlayış onları matematiğe, bilime, mantığa ve felsefeye götürmüştü. Bu ekol, aynı zamanda; yıldız ilmi, mistizm, nümoroloji ve ezoterik bilginin de peşindeydi. Aklın ve mistizmin etkili şekilde birleştirilmesi İbn-i Sina’nın düşüncesine de kuvvetlice nüfuz edecektir.

Bu asırlara damga vuran imam Maturudi ise aklı önemli kılar. Lakin bir ölçü koyar. Aklın ve vahyin uıyumu der. Akıl da hata yapar oysa aklı, vahiyle kontrol edersen hataya düşmek olmaz der. Yani diğerleri gibi aklı tanrısal bir yere koymaz.

Ne güzel açıklar değil mi sınırları?

Sünni din anlayışının önderleri, 943 yılında bir isyan başlatır. Türkler, hem halk olarak hem de askeri olarak Nasr’ı tahtan indirirler. İsmailiye koluna bağlı tüm âlimleri öldürürler ancak bu İsmailiye’ye bağlı gizli faaliyetler sonucu İslam beldelerinin birçoğunda, devleti ele geçirmişlerdi. Daha sonra bu kimseler Türk eli ile tasfiye edilir.

Yahu bu Türk milleti olmasa ve savaşmasa idi ne olurdu bu İslam âleminin hali.

Biz dünya sahnesinden düştükten sonra başta İslam âlemi sonra da insanlık aleminin hali maalesef ortada.

Not: Yazısı dizisi devam edecek inşallah.

Necati YÜZÜAK

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » »
894 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.