logo

İSTANBUL’DA YAŞAYIP DA, İSTANBUL’U YAŞAYAMAMAK

İSTANBUL’DA YAŞAYIP DA, İSTANBUL’U YAŞAYAMAMAK

İSTANBUL’DA YAŞAYIP DA, İSTANBUL’U YAŞAYAMAMAK

İstanbul! Nice şarkılara nakarat, şiirlere beyit, tablolara bir köşe bir manzara verdin, yüzlerce hikâye ve roman seninle mekân buldu. Yine güzelsin her türlü çirkinliğe, zorbalığa ve hoyratlığa rağmen. Bazen bir şiir okuruz veya bir şarkı dinleriz alıp götürür bizi bizden yahut bir resme bakarız gideriz maziye. Ya İstanbul! Bir semtine baktığımızda, bir caddesinde mahallesinde yürüdüğümüzde, bir tarihi yapısını ziyaret ettiğimizde alıp götürmüyorsa bizi yaklaşık 20 milyon İstanbullu olarak “İstanbul’u yaşamıyor, İstanbul’da yaşıyoruz” demektedir.

“Ol mahiler ki derya içredir deryayı bilmezle” derken Fuzuli’yi anımsadım. Biliyor muyuz yaşadığımız şehrin kıymetini. El cevap: Koca bir hayır. Napolyon “Eğer dünya tek bir ülke olsaydı, başkent İstanbul olurdu” Sözü ile şehrin stratejik önemini ifade ederken, Nedim “Şu Şehri İstanbul ki bir mislübehadır, Yek pare sengine tüm Acem mülkü fedadır” derken de İstanbul’un bir taşını tüm İran ülkesine değişmiyor. Biz de yaklaşık 70 yıldır “taşı toprağı altındır” diyerek İstanbul’a göç ettik Anadolu’dan. İstanbul’da hep Anadolu yiğidi, Anadolu kadını diye adlandırdık kendimizi ama İstanbul adabını, İstanbul edebini kazanamadığımız için hep Anadolulu kaldık. Dolayısıyla İstanbul bizi terbiye edemedi. Biz İstanbul’u bozduk. İstanbul beyefendisi, İstanbul hanımefendisi olamadık. Zaten bu kelimeleri de inkılâp adı altında yasaklamıştık.

Günümüzde İstanbulluların hayatı metrobüs duraklarında, AVM’lerde, kapalı ofislerde hele hele 3-4 saati trafikte geçiyor. İnsanlar yaşadığı şehrin güzelliklerini fark edemiyor. Ne dersiniz birkaç paragraflığına da olsa İstanbul’u yaşayalım mı?

Mesela sizin deyiminizle Pierre Loti’den Sur içi İstanbul’una bakalım birer gerdanlık gibi uzanan tepelerin her birinin üzerinde çil çil kubbeler saçan Selatin Camilerimiz..

Osmanlı döneminin Boğaziçisi olan Haliç’ten bir vapura atlayıp Anadolu yakasına geçerken kuzeyde Galata güneyde Bayezid kulelerini tamaşe etsin gözlerimiz. Her ne kadar bu yolculukta etçil bir hayvan olan İstanbul martılarının simitlerle genlerini bozsak da onlar İstanbul semalarında yüzyıllardır olduğu gibi kanatlarını çırpmaya devam etsinler. Harem semtine bakalım, Fatihler, Yavuzlar, Süleymanlar ve dahi Sultan Muratlar buradan uğurlandı Doğu Seferlerine. Ya Hacı adayları, Haremi Şerife yolculukları buradan başladı diye olmasın buranın ismi Harem. Harem de başlayan seferler yolcularına Ayrılık Çeşmesine kadar refakat ederlerdi. O çeşmenin başında ayrılırdı yolcular ile uğurlayanlar.

Ya kapılar! Hani şu bizim surlar çevresindeki kapılar. Nerden geliyor isimleri. Edirne yolcuları Edirnekapı’dan, Silivri yolcuları Silivrikapı’dan, Belgrat yolcuları da Belgratkapı’dan çıkarak şehirden ayrılırlardı. Mevlanakapı mı? O kapının çıkışındaki Mevlevihaneden alıyor ismini. Bayezid’den Topkapı Sarayı’ndaki Divan toplantılarına giderdi vezirler, paşalar acaba bu yüzden mi? O caddenin ismi “Divan Yolu”. Devri Osmani’de de göç aldı bu kutlu şehir. Ama sultanlar emir verdi vezirlerine paşalarına ‘Şehir içinde izdiham istemezük’. Bundan dolayı kurulmuş olamasın paşa ismini taşıyan yeni semtler. Haydarpaşa, Hasanpaşa, Muratpaşa, Bayrampaşa, Kocamustafapaşa vs. Hele o köy isimleri her biri Anadolu şehirlerinden büyük. İstanbul’un köyleri İstanbul’a gelmedi. Anadolu’dan gelen İstanbul zaman içinde o köylere giderek yuttu onları. Mecidiyeköy, Bakırköy, Kadıköy, Ortaköy, Arnavutköy Çengelköy vs.

Çok zarar verdik bu şehre çok hor kullandık. Geldiğimiz süreçte ne Anadolulu kalabildik ne de İstanbullu olabildik. Hasılı kelam İstanbul’u da aslına uygun yaşayamadık.

Şimdi ne dersiniz bu üç beş paragraflık İstanbul hayatımızı, bundan sonra sürekli yaşamaya?

Mehmet ÖZKARAMAN

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » »
1289 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.