Son Dakika
Bir kâğıda, boş bir karton parçasına bir şeyler yazıp çizip, karaladığımı sanıyorlar. Oysa bilmiyorlar ki, ben içimden dökülenlerin ancak bir kısmını kaleme alıyorum, içim dışım parça parça dağılarak…
Kim toplayacak sonra beni?
Bir gassal, biraz kefen ve bir mezarcı!
Öyle!
Şans diye bir şeyden bahsediyor o tuzu kuru,
Ekmeği bütün,
Gırtlağı görünene kadar kahkaha atarak,
Sırf konuşmuş olmak için konuşan o çokbilmişler.
Ben kader diyorum kader.
Bir kere yazılan bir daha kolay kolay değişmez.
Biliyorum.
Kader gayrete âşıktır derler ya hep,
Ya gayretimiz az,
Ya göreceli bir kabul ya da sancılı bir bekleyiş içindeyiz.
Mutlu musun? Diyorlar.
Durup acı acı yüzlerine bakıyorum.
Kim mutmain oldu, kim hakkı ile bahtiyar ki diyorum.
Anlamıyorlar!
Anlarsınız siz de deyip, onları da zamana bırakıyorum diğer her şey gibi.
Zamanla kim, neyi anlamadı,
Zaman bizden neleri, kimleri almadı,
Kime neyi öğretmedi ki?!
İnsan diyorum.
Anlaşılmadığı yerde yerini yadırgıyor.
Tıpkı yerine alışamayan çiçekler gibi,
Yerine uymayan eşyalar,
Kanı durmayan, kangrene dönmüş yaralar gibi.
Sanki herkes Ashab-ı Kehf uykusunda.
Öyle gafil ki,
Kör, sağır, dilsiz, hissiz.
Basiretler ağır yaralı.
Sanki kıtmir misali, kapıda durup herkesin uyanmasını bekliyoruz bizde.
Yazık!
Bekleme ey gönlüm, uyanmazlar.
Bekletme ey dünya;
Dün bugünden, bugün yarından iyidir.
İnan gelecek olan gün, bugünden daha iyi değildir.
Kapı eşikleri bile insanları yanına alıp,
Kalbine alamayanlarla dolu.
Ama o nasipsizlerde hiç bir gönülde kendine yer bulamadı, bulamaz da!
Ellerini neye, kime atsalar kocaman bir yalan onların oldu.
Ne huzur, ne sevda, ne bir vefa.
İnsana dair ne varsa her şey çalı çırpı oldu,
Dolandı hepsinin eline ayağına.
Ne yaptı, ne etti ise bir türlü taç olamadı başa.
Bundandır hüznümüz, yorgunluğumuz, bıkkınlığımız cancağızım.
Samimiyetimizi kuruttular,
Masum yüzlere, içli, derin gönüllere hasret bıraktılar.
Artık kimseye, hatta hiç bir şeye tutunamıyoruz.
Öyle üzgünüm ki.
Sır ettim kalbimi,
Sırrım sınırım oldu.
Ruhum; kendini bilmezlerin enkazı altında kaldı.
Tutup atmaya çalışıyorum,
Ortalık aydınlanmadan bir kamyon enkaz daha getirip döküyorlar üzerime.
Neyleyim!
Hep derim ya;
Zamanla her şey olgunlaşır, acılar geçmese de hafifler.
Yok, bakma öyle dediğime.
Boş bir teselli aslında benimkisi.
Zaman aslında ilaç değildi.
Ve “zaman” her şeye iyi gelmezdi aslında.
Gelmiyor da zaten.
Sadece kendimi kandırıyorum.
Her çiçek kendi mevsiminde açar zannediyorlar,
Mevsiminde açmayı unutup,
Zamansız solan çiçekler var gönlümde.
Gülleri kurumuş ölü bir bahçe artık gönlüm,
Gönlüm de çiçekleri ile beraber kurudu.
Saçlarım.
Onun da her telinden ayrı ayrı özür diliyorum.
Kimlere, nelere feda etmedim ki.
Üzgünüm bugün yine.
Saçlarımda öyle.
İçimde tanıdık bir boşluk hissi, derin bir keder var.
Nasıl telâfi ederim bilmiyorum.
Bir özlem var, neye olduğunu bilmiyorum.
Şehri suçluyorum. Gitmem gerekir,
Gidersem her şey değişir, düzelir gibi geliyor.
Ama nereye gidilir, nasıl gidilir bilmiyorum.
Hem, gidilir mi ki? Bilmiyorum!
Ne bileyim işte, öyle ters giden bir şeyler var,
Yoluna koymam, toparlamam lazım diyorum,
Ama nasıl yapılır, bilmiyorum.”
Çiçekler diyorum, güzel diye koparıyorlar,
Solunca da çöpe atıyorlar.
İnsanı da öyle yapıyorlar, biliyor musun?
Fezayı yutmuş, gibiyim.
Ya da feza beni yutmuş.
İçimdeki yalnızlık,
İnsanda ki vefasızlık duygusunu başka şekilde anlatamam.
Mine GÜLŞEN
Etiketler: Bir Gassal » Biraz Kefen ve Bir Mezarcı » din ve yaşam » edebiyat » Hayatın Gerçekleri » hikaye » MİNE GÜLŞEN » Mine Gülşen Şiirleri » Roman » Şair Mine Gülşen » Şiir » yazarYorum yapabilmek için Giriş yapın.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
26 Mart 2024 Din ve Yaşam, Genel, Gündem, Kağıthane, Köşe Yazıları, Siyaset, Tüm Manşetler
13 Aralık 2023 Din ve Yaşam, Genel, Gündem, Köşe Yazıları, Kültür Sanat, Tüm Manşetler
08 Ekim 2023 Din ve Yaşam, Genel, Gündem, Köşe Yazıları, Tüm Manşetler
10 Temmuz 2023 Din ve Yaşam, Eğitim, Genel, Gündem, Köşe Yazıları, Kültür Sanat, Sivil Toplum, Tüm Manşetler