logo

Devlet Şekilleri

Devlet Şekilleri

Devlet Şekilleri



Devlet Şekilleri ele alınırken, hâkimiyetin kaynağı bakımından ortaya çıkan bazı farklılıkların da göz önünde bulundurulması gerekir. Hâkimiyetin kaynağı bakımından devleti inceleyen düşünürler, bunu, monarşi ve cumhuriyet olarak başlıca iki grupta ele alırlar. (*** Kubalı; a.g.e. s.60). Her iki grup da kendi içinde çeşitli kısımlara ayrılır. Hâkimiyetin kaynağı veya sahibi bir tek kişi ise buna monarşik devlet, birden fazla kişi veya çok geniş bir grup ise cumhuriyet devleti denir.

a. Monarşik Devlet: Hakimiyetin kaynağı veya sahibi tek bir kişidir. Hâkimiyet aslen, yalnız ve hayatı süresince bu şahsa aittir. Hükümdarın iradesi, hâkimiyetin tek kaynağıdır. Monarşiler, hükümdarın yönetimi ele alış tarzına göre ırsi veya seçimle olabilir. Saltanat haklarının sınırlarına göre ise mutlak veya şartlı-meşruti olabilmektedir (*** Kubalı; a.g.e. s.63, Mutlak monarşi ile müstebit-despotik monarşiyi birbirinden ayırmak gerekir. Müstebit hükümdar dinî-vicdanî-kanunî hiçbir kurala bağlı değildir. Teamüllere dayalı bile olsa yönetiminde hiçbir usul ve müessese görülmez. Mutlak monarşi idaresinde ise hükümdar, dinî-vicdanî ve bazı teamülî esaslara bağlıdır. Devlette bir şahsiyet, teşkilat ve bunların dayandığı esaslar vardır. Meşrutî monarşide hükümdarın saltanat hakları, kanunî birtakım sınırlamaya tabi tutulmuştur. Hükümdarın haklarını belirten ve sınırlayan bir Anayasa yürürlüktedir. Hükümdar, devletin tek, asli ve birinci dereceden organı değildir. Devletin de, millet ve onu temsil eden meclisleri bulunmaktadır.)

Mutlak monarşi ile müstebit-despotik monarşi ya da diktatörlüğü birbirinden ayırmak gerekir. Müstebit bir hükümdar dini-vicdani-kanuni hiçbir kurala bağlı değildir. Teamüllere dayalı bile olsa yönetimde hiçbir usul ve müesseseye bağlılık görülmez. Mutlak monarşi idaresinde ise hükümdar, dini-vicdani bazı teamüllere bağlıdır. Devlette bir şahsiyet, teşkilat ve bunların dayandığı esaslar mevcuttur. Meşruti monarşide hükümdarın saltanat hakları, birtakım yasa hükümleri ile sınırlandırılmıştır. Hükümdarın haklarını belirten ve sınırlayan bir anayasa yürürlükte bulunur. Hükümdar, devletin, tek, asli ve birinci dereceden organı değildir. Devletin de millet ve onu temsil eden meclisleri bulunmaktadır.

Monarşik devlet şeklinde, hükümdar, Allah’ın yeryüzündeki bir temsilcisi olarak kabul ediliyorsa, bu devlet düzenine de teokratik monarşi denir (***Özçelik, Selçuk; Esas Teşkilat Hukuku Dersleri, C.1, İstanbul 1978, s.175; M. Fuat Köprülü, Orta Asya’da kurulmuş Türk devletlerinin teokratik nitelikli olmadığını belirtir. Bkz. İslam-Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları ve Vakıf Müessesesi, İstanbul 1983; Bahaeddin Ögel; Türk Kültürünün Gelişme Çağları, C.1–7, Ankara 1978).

b- Cumhuriyet Devleti: Cumhuriyet teriminin ifade ettiği geniş anlam, yani, hâkimiyetin bir topluluğa ait olduğu devlet, mahiyetine göre iki şekilde karşımıza çıkar: Bu da hâkimiyetin sahibi olan asli ve birinci derecedeki organların mahiyetine göre aristokrasi ve demokrasi adını alır.

Aristokratik devlet şekli, toplumun alt yapısı ile sıkı bir şekilde ilgilidir. Demokratik devlet şeklindeyse halkın hâkimiyeti esas alınır. Hâkimiyeti elinde tutan güç halkın bütünü veya millettir (***Aristokratik devlet şeklinde toplum, kast rejimindeki gibi veya bir takım sınıflara ayrıldığı için, hâkimiyet de bunların arasında en kuvvetli ve imtiyazlı olanın elinde bulunur. Aristokrasi, modern demokrasilerde yeri olmayan bir siyasi müessesedir. Bu itibarla tarihi veya teorik bakımdan kaydedilmeye değerdir. Demokratik devlet şeklinde millet, devletin asli ve birinci dereceden organıdır. Demokrasi, hâkimiyetin millet tarafından seçilen kişilerin elinde bulunmasını icap ettirir. Devlet başkanı olan kişi ile yasama ve yürütme organlarında görev alanların da seçilmiş kişilerden meydana gelmiş olması gerekir. Bu da –dar anlamı ile- cumhuriyettir. Halkın yasama ve yürütme organlarına direk olarak katılmasına doğrudan demokrasi, temsilcileri vasıtası ile iştirak

etmesine de temsili demokrasi denir. Bkz. Kubalı; Anayasa Hukuku Dersleri, s.64.) Demokratik rejimde millet, yönetime daha çok katılır.

Devlet denilen kurum, insanlar tarafından kurulmuş ve zaman içinde birtakım müesseseleri geliştirilmiştir. Yönetilenlerin sosyal, ekonomik ve kültürel ihtiyaçlarına cevap vermesi ve kişilerin kendilerini geliştirebilmesi için temel düzenlemeler yapılmıştır.

Devletin ana gayesi, insan hak ve hürriyetlerini gerçekleştirip teminat altına almaktır. Bunun için de her şeyden önce demokratik hukuk devletinin bütün temelleri ve kuralları ile tesis edilmesi gerekir. Hukuk devleti, ancak kişi hak ve hürriyetlerinin gerçekleşmesi ve teminat altına alınması ile mümkündür.

Kişi hak ve hürriyetlerinin bulunduğu ve teminat altına alındığı rejimde, hukuk kuralları ile bağlı bir devlet var demektir. (***Aldıkaçtı, Orhan; Anayasa Hukukumuzun Gelişmesi, İstanbul 1982, s.186.) Devlet, kişi ve toplumun huzur ve refahını sağlamakla da görevlidir. Buna karşılık devletin güçlenmesi, otoritesinin tesisi ve devam edebilmesi için fertlere ve vatandaşlara da önemli görevler düşmektedir. Günümüzde kişi ve toplumun arzu ve isteklerinin gerçekleşebilmesi için, devleti bir araç gibi gören bilim adamlarının sayısı da hızla artmaktadır (*** Kapani; a.g.e. s.16.)

Gerçekten devlet, millet için vardır. Devletin en önemli gayesi, millî menfaatler doğrultusunda, vatandaşlarını, hür, mutlu, müreffeh, gelişmiş, kalkınmış, bilim ve teknikte, ahlâk ve sanatta en üst seviyeye ulaşmış bir toplum, bir millet haline getirmektir. 20. asır, milliyetçilik akımının yükseldiği ve bunun sonucu da millî devletlerin ortaya çıktığı asır olmuştur. İnsan hak ve hürriyetlerine değer vermeyen totaliter devletler, diktatörlükler, baskıcı federasyonlar ve imparatorluklar yıkılmış, esir milletlerin önemli bir bölümü ırkçı sömürge yönetimlerden kurtularak, kendi millî devletlerini kurabilmişlerdir. 21. asır da her milletin kendi geleceğini belirleme arzusu önem kazanmıştır.

3. DEVLETİN ORGANLARI:

a. Devletin asli organı: Bu organlar, devletin varlığı için gerekli olan ve bu sebeple Anayasalar tarafından konulan organlardır. Bunların yokluğu, devletin yokluğu anlamına gelir.

Alman doktrinine göre asli organlar, devletin şahsına vücut verirler ve kendilerinden daha üstün bir organa tabi olmazlar. Fransız doktrinine göre ise millet iradesini doğrudan kullanan organlardır, milletin temsilcileridir (***Kubalı; a.g.e. s.52–53. Mutlak monarşilerde devletin asli organları, Osmanlı Devleti’nde olduğu gibi hükümdardır. Bu asli organlar bazen bir takım heyetler veya halinde de bulunabilir. Seçim heyeti, millet meclisi, iki meclis’ten oluşan parlamento, bakanlar kurulu… gibi. Bazen da hem tek şahıs ve hem de kurullar aynı zamanda asli organ durumunda olabilir. Meşrutî monarşide veya cumhuriyetlerdeki devlet başkanı, başbakan, bakanlar kurulu ile meclis, asli organ olabilmektedir.).

b. Devletin fer’i organları: Bunlar, asli organlar gibi, devletin ana fonksiyonlarını ifa eden, ana teşkilatını meydana getiren organlar durumunda değildirler. Fer’i organların yokluğu, devletin yokluğunu doğurmaz. Fakat devlet bu organlara asli organlar kadar ihtiyaç duyar. (***İl, ilçe, belediye, il genel meclisi gibi kamu idareleri ile üniversiteleri bu gruba koymak mümkündür.)

Necati Yüzüak

Etiketler: » » » » » » » » »
1795 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.