logo

DÜNYA NEREYE GİDİYOR?

Hasan ATEŞ

Hasan ATEŞ
guzel.nar123@gmail.com
DÜNYA NEREYE GİDİYOR?

Aslında başlığımızı okuyan kimse “Dünyanın bir yere gittiği yok da, insanlık nereye gidiyor” der. Biz de zaten mecazi anlamda onu kastediyoruz. Gerçi dünya da belirlenmiş bir sona doğru gidiyor. Çünkü yaratılmışların tamamı sonludur Tek bâkî olan Allah’tır[1]. Allah: Yarattığı tüm varlıkları, “Âlemler” diye tarif eder ve kendisini de âlemlerin Rabb’ı[2] olarak nitelendirir. “Rabb” kelimesi de Kur’an’da: terbiye eden, istikamet veren, yol gösteren, hayata hazırlayan, bütün varlıkların; yaratıcısı, terbiye edicisi ve besleyicisi manalarına gelmektedir. İşte bütün mahlûkatın yaratıcısı terbiye edicisi ve eğiticisi de Allah’u Teâlâ’dır.

Varlıkları da:

  1. Cansız varlıklar: Hava, su, toprak, ay, güneş, yıldızlar, saman yolu, galaksiler vs. şeklinde,
  2. Canlı ancak ruhu olmayan varlıklar: Tüm bitkiler, eskilerin deyimi ile nebâdât,
  3. Canlı ruhu da var fakat aklı olmayan varlıklar: Tüm hayvanlar, eskilerin deyimi ile hayvanât,
  4. Canlı ruhu var aklı ve iradesi de var olan varlıklar: İns ve cin diye sınıflandırabiliriz.

Bu âlemdeki tüm cansız varlıklar Allah’ın istediği şekilde hareket ederler. Bunun dışında en ufak bir hareketleri yoktur[3]. Aynı zamanda onların hareketleri Yüce Allah’ı bir zikirdir[4]. Mesela suyun kaldırma kuvveti, buharlaşması ve donması gibi yasalar ya da suyun döngüsü kanunu[5] Yani su: “Ben buharlaşmıyorum”, eksi derece de “donmuyorum” ya da şartları oluştuğu halde “ben yağmur olarak yağmıyorum” diyemez. Dünya da “Kendi etrafımda ve güneşin etrafında dönmüyorum” diyemez. Canlı varlıklar: Tohum: Toprak ve su ile buluştuğu halde: “Ben yeşermiyorum, ürün vermiyorum”, bahar geldiği halde ağaçlar: ”Biz çiçek açmıyoruz, meyve vermiyoruz’’ diyemez. Canlı ve ruhlu varlıklar olan hayvanlar, sevk-i tabii (ilâhî yönlendirme) olarak tüm hareketlerini yaparlar. Dolayısı ile: “Biz bu yıl göç etmiyoruz” ya da arıların: “Biz bu yıl bal yapmıyoruz” gibi bir tercih hakları yoktur.

Bütün bu varlıklar görevlerini Rabb’lerinden aldıkları ilâhî programa (emre) göre eksiksiz yerine getirirler. Son olarak karşımızda canlı, ruhu, aklı ve iradesi olan varlıklar kaldı ki bunlarda ins ve cindir. İşte Yüce Rabb’imiz diğer varlıklara vermediği iki özelliği sadece bu iki varlığa vermiştir. Akıl ve İrade[6]. Diğer bütün varlıkları da biz insanoğlunun emrine vermiştir.[7]

Böylesine hiçbir varlığa vermediği iki hususiyetle donattığı insanoğluna elbette bir takım görev ve sorumluluklar yükleyecektir ve yüklemiştir de. Aksi halde böylesi bir varlığın bu âlemde zararlı olacağı muhakkak olur. Ahirette de; “Ya Rabbi! Bizim hiçbir şeyden haberimiz yoktu. Eğer olsaydı biz hiç böyle davranır mıydık” diye bir mazeret ortaya atarlardı.[8] İşte Allah Teâlâ bu mazeretlerini ortadan kaldırmak için insanları peygamberleri ile sürekli uyarmıştır. Çünkü Allah bu âleme bir düzen koymuş ve bu düzeni bozabilecek kabiliyette de sadece insanı yaratmış ve insandan tabiata koyduğu işleyiş yasalarına uymalarını ve onun işleyişini bozmamalarını istemiştir.[9] Ancak ne yazık ki insanoğlu asıl yaratılış gayesini[10] terk edip, Allah’a kul olmaktan uzaklaşıp, nefsine ve şeytana uyunca tüm ilâhî yasaları görmezden geldi. Ya Ateist (Hiçbir ilah tanımayan) veya Deist (Allah’ı dünya işlerine karıştırmayan) oldu.

Böylece insan kendi kurallarını kendisi koydu. Yani Firavunlaştı.[11] Her şeyi en iyi ben bilirim, kuralları en iyi ben koyarım, bana kimse karışamaz. Burada dikkat edersek böylesi insanların Allah’ın yaratma sıfatından ziyade, Allah’ın Rabb sıfatına itirazları var. Yani kuralları Allah değil (Haşa!) ben koyarım demek istiyorlar. Bunun dindeki karşılığı da şirktir.[12] Şirkte Kur’an’î ifade ile en büyük zulümdür.[13] Demek ki insanoğlu İlâhî yasaları kale almayıp hayatın her alanı ile ilgili kurallarını kendisi koymaya kalktığında Allah’a karşı tanrılık iddiasında bulunmuş oluyor. Kendi dışındaki tüm varlıkların tabii işleyişine de engel oluyor. Tabiattaki dengeler bozuluyor. Bitkilerin genleri ile oynandı. İşin içinden çıkılamaz bir duruma gelindi ve hastalıklar çoğaldı. Hayvanların üremeleri ile oynanıp bir takım tabiatta türü olmayan ara varlıklar elde edildi. Aşırı kazanma hırsı yeraltı ve yerüstü kaynaklarını ihtiyaçtan fazla tüketmeye ve aslında ihtiyaç olmayan şeyleri sanki insanlar için bir ihtiyaçmış gibi göstermeye çalışılarak insanlar aşırı tüketime zorlandılar. Bu yolla da sanayide çalıştırdıkları insanları tabiri caizse boğazı tokluğuna çalıştırıp hem emeklerini sömürdüler hem de ürettikleri ürünleri onlara olmazsa olmaz ihtiyaçmış gibi göstererek satıp ellerindeki üç kuruşlarını da aldılar. Ancak bunun tabiata ve diğer canlılara ne kadar zarar verdiğinin hesabını hiç mi hiç yapmadılar. Herhalde “Vahşi Kapitalizm” dedikleri bu olsa gerek.

Sonuçta uyuşturucu, alkol, kumar, kadın ticareti, aşırı silahlanma ve her şeyde aşırı tüketim ortada sağlıklı bir şey bırakmadı. Hava su ve toprak gibi canlıların olmazsa olmaz hayat kaynakları kirletildi. Bunun neticesi olarak da tabiattaki bütün dengeler bozuldu. Zararı sadece diğer canlılar ya da çevre değil aynı zamanda insanın kendisi de bir bedel olarak ödedi, ödüyor. ”İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah -dönüş yapsınlar diye- işlediklerinin bir kısmını onlara ­tattırıyor”.[14] Âyet çok açık. Çektiklerimiz, yaptıklarımızın karşılığı. Tabi birde bunun âhireti var. Orada herkes herkesten hakkını alacaktır.  Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu: “Kıyamet gününde, haklar sahiplerine mutlaka verilecektir. Hatta boynuzsuz koyun için, boynuzlu koyundan kısas alınacaktır.”[15] Kime haksız yere zarar verdiysek bizden hakkını alacaktır. Öyleyse mesele dünyanın nereye gittiği değil – Yaratıcısının takdirine göre dünya gideceği yere mutlaka gidecektir- insanlığın nereye gittiğidir. Evet, insanlık bindiği dalı kesiyor ve kendi elleri ile kendi hazin sonunu hazırlıyor. Hani bir söz vardır “son pişmanlık fayda vermez”, “Ve onlar orada, “Rabbimiz! Bizi çıkar da yapmış olduklarımızdan tamamen başka, iyi işler yapalım” diye feryat ederler. Size düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi? Üstelik size uyarıcı da gelmişti. Şimdi tadın bakalım (azabı)! Zalimlerin hiçbir yardımcısı da yoktur!”[16]

Ancak yarın rûz-i mahşerde ilâhî adalet tecelli edecek ve kimsenin yaptığı kimsenin yanına kâr kalmayacak. Masumlar zalimlerden haklarını alacaklar. Bir varlık ki can taşıyor, onun hayat hakkına saygı duymak zorundayız. Onun bizim için yaratıldığını hiçbir zaman unutmamalıyız. Hele hele toplu katliamlar insanlık dışıdır. Allah insanın hem cinslerine ve diğer canlılara karşı her türlü işkenceyi yasakladığı gibi yakarak azap etmeyi de yasaklamıştır. Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem de: Gerçek şu ki, ateşle azâb etmek, ateşin yaratıcısından başka hiç kimse için uygun ve meşrû değildir”[17] buyurmuştur.

İnsanoğlu hem Allah’ın kendilerine peygamberi vasıtası ile gönderdiği kurallarını tanımadığı gibi hem de tabiata koyduğu işleyiş yasalarını da hiçe saydı. Tabiat yasalarını çiğnemekle dünyayı kendisine zehir etti. Vahiy yasalarını çiğnemekle de ahiretini kaybetti.

Allah’ım! Sen bizleri bütün yasalarına uyan halis kullarından eyle! “Allah’ın kendisine kitap, hüküm ve peygamberlik vermesinden sonra hiçbir insanın kalkıp insanlara “Allah’ı bırakıp bana kul olun” demesi düşünülemez. Aksine “Öğretmekte olduğunuz kitap ve yapmakta olduğunuz incelemeler gereğince rabbin halis kulları olun!” der. [18]                                                                               

Hasan ATEŞ


[1] ‘’Yeryüzünde bulunanların hepsi fânidir. Azamet ve kerem sahibi rabbinin zâtı ise bâki kalır.’’ Rahman; 55/26-27.

[2] ‘’ Hamd (övme ve övülme), âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.’’ Fatiha: 1/2

[3] ‘’Göklerdekiler, yerdeki canlılar ve melekler büyüklük taslamadan Allah’a secde ederler. Onlar, yüceler yücesi bildikleri  Rablerinden korkar, kendilerine buyurulanı yerine getirirler.’’ Nahil:16/49-50.

[4] ‘’Yedi gök, yer ve bunlarda bulunanlar O’nu tesbih eder; O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Fakat siz onların tesbihini anlayamazsınız. O halîmdir, bağışlayıcıdır.’’ İsra:17/44.

[5] ‘’Bu Allah’ın öteden beri uygulanıp gelen kanunudur, Allah’ın kanununda bir değişiklik bulamazsın.’’ Fetih:48/23

[6] ‘’Bu bir mübarek kitaptır ki onu sana, insanlar âyetleri üzerinde iyice düşünsünler, akıl iz‘an sahipleri ondan dersler, öğütler alsınlar diye indirdik’’. Sad: 38/29. ‘’Ve de ki: Gerçek, rabbinizden gelendir. Artık dileyen iman etsin dileyen inkâr etsin…’’ Kehf: 18/29.

[7] ‘’Gökleri ve yeri yaradan, gökten su indirip onunla size rızık olarak türlü türlü ürünler çıkaran Allah’tır; izni ile denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize veren, nehirleri sizin için faydalı olacak şekilde yaratan O’dur. Düzenli seyreden güneşi ve ayı sizin için yararlı kılan, gece ile gündüzü faydalanacağınız biçimde yaradan O’dur. O size istediğiniz her şeyi verdi. Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız başa çıkamazsınız. Şu bir gerçek ki insanoğlu çok zalim, çok nankördür!’’ İbrahim: 14/32-34.

[8] ‘’Müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdik ki, peygamberlerden sonra insanların Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.’’ Nisa: 4/165.

[9] ‘’Göğü yükseltti ve ölçüyü (dengeyi) koydu .Sakın dengeyi bozmayın.’’ Rahman: 55/7-8.

[10] ‘’Ben cinleri ve insanları, başka değil, sırf bana kulluk etsinler diye yarattım.’’ Zariyât: 51/56.

[11]  “ (Firavun)Ben sizin en yüce rabbinizim!” dedi. Naziât:79/24.

[12] ‘’Doğrusu Allah, kendisine ortak koşulmasını asla affetmez. Ondan başkasını (diğer günahları) ise, dilediği kimseler için bağışlar ve mağfiret buyurur. Her kim Allah’a şirk koşarsa gerçekten pek büyük bir günah ile iftira etmiş olur. Nisa: 4/148

[13] ‘’Lokman oğluna öğüt verirken ona şöyle dedi: “Sevgili oğlum! Allah’a ortak koşma; çünkü O’na ortak koşmak kesinlikle çok büyük bir haksızlıktır.” Lokman:31/13.

[14] Rum: 30/31

[15] Müslim, Birr 60. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 2

[16] Fatır: 35/37

[17] Ebû Dâvûd, Cihâd 112, Âdâb 16.

[18] Fatır: 35/37

Etiketler: » » » » » » » » »
764 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • Şehidin Makberi Göklerdir

    26 Mart 2024 Din ve Yaşam, Genel, Gündem, Kağıthane, Köşe Yazıları, Siyaset, Tüm Manşetler

    Tevrat Hz. Musa'ya, İncil ise Hz İsa’ya indirilmiş ilahi kitaplardır fakat yıllar içerisinde Musa'nın ve İsa'nın dinleri bozulmuş, kitapları deformasyona uğratılmıştır. Yani iki kitapta insan eliyle değiştirilmiştir. Şu an piyasada yüzlerce farklı çeşit İncil ve Tevrat var ve her birinin içeriği diğerinden farklıdır. Hiç bir ilahi kitapta, insanı da geçtim, hiç bir canlının, hele de bir masumun öldürülmesi emredilmez, tavsiye edilmez. Kur'anı Kerim bunun için var ve kıyamete kadar İslâm dini ve Kur'an-ı Kerim teminat altındadır ve nihai ...
  • Haksız Hukukun Kanlı Elleri

    13 Aralık 2023 Din ve Yaşam, Genel, Gündem, Köşe Yazıları, Kültür Sanat, Tüm Manşetler

    Zulüm ile kendi "haksız hukukunu" sağlamaya çalışan İsrail, hem kendi halkına, hem Dünya'ya ne kadar rezil, ne kadar acımasız hatta nasıl gaddar ve kalleş olduğunu her fırsatta gösterdi utanmadan. Sanmasınlar ki zalimlik ile âbâd olurlar! Neyi kurtarmaya çalışıyorlarsa bilsinler ki ilk önce ondan olurlar. Ve elbet mazlumun sahibi Allahtır. Bir gün kimin kimde ne hakkı varsa Allah (c.c.) herkesin hakkını iade edecektir. Gerek bu dünyada gerek ahirette. Hainlik ve gaddarlık ile zafer kazanılmaz bunu er geç anlayacaklar ya ahirette y...
  • Bir Yerlerde Birilerine Hep Yazık Oluyor

    08 Ekim 2023 Din ve Yaşam, Genel, Gündem, Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    İnsanın her şeyi, layıkıyla hak ettiğini yaşadığı bir hayat yok.Bir yerlerde birilerine hep yazık oluyor.Bir yerlerde hep birilerinin hakkı çiğneniyor.Bir yerlerde hep birileri istemediği şeylere mecburen katlanıyor.Yaşamak güzel ama birileri bunu hep zorlaştırıyor, kendilerine de bize de! Olan olur üzülürsünüz, içiniz burkulur ama anlamazlar hislerinizi, anlamazlar gerçekleri.Boşuna anlatmakla heba etmeyin kendinizi. Aynı yere aynı pencereden bakmak, aynı şekilde görmek demek değildir. Gözle görülen aynıdır da gönüllerin gördüğü bamba...
  • Kabahat altın taç olsa, kimse alıp takmaz başına

    10 Temmuz 2023 Din ve Yaşam, Eğitim, Genel, Gündem, Köşe Yazıları, Kültür Sanat, Sivil Toplum, Tüm Manşetler

    İçimde kocaman bir ağlamak var,Kimse gerçekleri görmüyor, duymuyor.Çok görüntü var!Dışı iyi gibi görünüyor ama içi öyle değil.Çok kelâm ediliyor, bakınca bir sürü laf sözAma kulak verince bakıyorsun ki,Ne sözü söz ne gözü göz. Çok suret var,Lakin her gördüğün yüzü insan mı sanıyorsun?Sureti öyledir ama sireti başkadır.Sen, o öyledir zannedersin,Bu böyledir, yerli yerincedir dersinAma bir bakarsın ne görünen göründüğü gibidir,Ne de beklediğin öyledir. Bilirsin;İyilikten iyisi, kötülükten kötüsü yokAma bakarsın;İnsan gibi insan olmaları iç...