logo

GÜLİSTAN-2

Fatih Alim Daşpınar

Fatih Alim Daşpınar
fatihseyyahoglu@hotmail.com
GÜLİSTAN-2

Gülistan aldığı İslami terbiye gereği duygularını bastırıyor, peçesinin ardında duran yüzünü, yüreğinde duran körpecik Gülistan’ı itina ile ördüğü iç kalede muhafaza ediyor zihnini tahkim eden düşüncelerinin haricinde her şeyini eşine saklıyordu. Bu yönüyle görüntü itibariyle tam bir mümineydi!

Salim, Said’in direktiflerine harfiyyen uyacağını fazlasıyla hissettirerek Konya’ya gidebileceğini, müsait olduğunu, birbirlerini kabul ederlerse pat diye bir evlilik yapabileceğini, ailesinin bu konuda fikrinin düşüncesinin önemsiz olduğunu kâfi miktarda anlatmıştı.

Bir yuva kurulmak isteniyordu ama nasıl?

Fikirsel düzlemde tamamen düşüncelerin uyumlu olduğuna itibar edilen bir zemin aranılıyordu. Kimsenin ne düşündüğünün hiç önemi yoktu. Tensel, zihinsen, duygusal, sosyolojik uyum falan fasa fisoydu. Olmazsa olmaz tek şey fikirsel uyumdu.

Peki ya duygular. Yüzde yetmiş su ve ilahi âleme, sonsuz yaratıcıya bağlı ruh birlikteliği ne ifade ediyordu?

Şimdilik her ikisinde de bu soruların cevabi yoktu. Çünkü böyle bir bakış açısını oluşturmak dâhi abesle iştigaldi.

Fikri birliktelik diğerini bastırır ve normalleştirir diye düşündürüyordu radikalizm…

Salim, Said’e gidebileceğini müsait olduğunu söylemiş Said’in eşi de randevu alarak Salim’e ilettirmişti. Salim önce Konya’da Salih’i bulacak onunla buluştuktan sonra Salih’in evinde görüşme sağlanacaktı. Salih’in eşi de Gülistan’ın arkadaşıydı. Salih de tıpkı Said gibi radikalliğin zirvesinde olan savaş bölgelerine itina ile teveccüh gösteren biriydi.

Savaşmak onun içinde kutsaldı.

Nihayet Salim, Said’in radikal baskıları ve tatlı sahiplenme ruhunu gördüğü için bir de birazcık işine geldiğinden direktiflere tam uyuyordu.

Said sana Gülistan’ın telefonunu vereceğim ve onu sade bir kez arayacaksın. O ön görüşmeyi telefonla istiyor demiş ve Salime telefon numarasını vermişti.

Salim kendini akışa bırakmıştı. Said hızla onu bir surecin içine içine çekiyor, fazla kafa yormak yok ne olacaksa olsun diyerek kolaycılığa kaçıyordu. Herkes cesurdu bu âlemde…

Salim de cesurdu…

Cahil cesareti o kadar yüksekti ki tamam olur evleniriz bi görüşelim bakalım ne çıkacak demekten kendini alamıyordu.

Denemek öğrenmenin yarısı değil yarışı diyordu öteden beri…

Denemek denemek hep denemek…

Emine Şenlikoglu’nun kurumsallaştırmaya çalıştığı ideolojik evlilikler çöp çatanlığından nasiplenmiş birkaç arkadaşını tanıyordu. Hepsi de mutsuzdu ama bu şehirlerarası evlilik irtibat bürosu birçok insanın evliliğine vesile olmuş fikirden, nikâhlardan nasıl netice çıkmış kimse bilmiyordu. Çünkü bu evliliklerin temeli çatışma idi. Aile efradının fikirlerinin kanaat ve önerilerinin hiçbir önemi yoktu. Matematiksel bir düzlemde ne düşünüyorsun sorusunun cevabi ile başlayan bir sürecin neticesi oluyordu.

Solcular savaşma seviş ekseninde bir zemin yakalamışlar, İdeolojik savaş verdikleri zamanları terk edip daha hümanist, daha duygu eksenli ortama kaydıkları için daha yumuşak bir evlilik inşa edebilmişler boşansalar da medeni bir şekilde boşanıp meseleyi savaşa çevirmeden belli ölçüde halledebilmişlerdi. Ama İslami kesim bu manada tam bir muamma yaşıyordu. Nasıl evlenilmeli sorusunun cevabını neredeyse hiç kimse bilmiyordu. Kimi düştüğü çukura kader diyor, kimisi yıka döke, saça savura alanı terk edip ortalığı tarumar ediyordu.

Nasıl evlenilirdi?

Salim duygularının derin ikliminde çok güçlü bir derinlik içinde olsa da onunda travmaları bir liman anlayışı içindeydi. Annesi varken annesini daha ağzı süt kokarken terk etmek zorunda kalmış. Baskıcı bir ev ortamında sürekli bağırıp çağırmalı sancılı bir ergenlik yaşamış, gözyaşlarını içine akıtmayı öğrendiği için kimselerde onun nasıl ağladığını hiç görmemişti. Onun için kadın aslında hem anneydi, hem abla hem de eş. Altı tane ablası olmasına rağmen o daha körpecik yaşlarda hiçbirinin şefkat sarmalı içinde olamamıştı. Çünkü ailenin tamamı trajedilerle dolu bir hayat yaşıyordu.

Türkiye’de zaten evliliklerin neredeyse tamamı başlı başına bir dram ve trajedi değil miydi?

Bu kader deyip sineye çekmek, Allah böyle istedi deyip birçok karmaşa ve çatışmanın ortamını normalleştirememek Türk tipi aile yapısının ana mantığını oluşturuyordu. Kader…

Henüz cep telefonlarının yeni yeni çıktığı dönemler olmasına rağmen Gülistan’ın cep telefonu vardı. Sadece konuşma. O dönemler cep telefonları çok özeldi. O dönemi yasayanlar için müthiş bir olaydı. Düşünsenize cebinizde telefon!

Salim Gülistan’ı aramış kendini tanıtmıştı.

Buyurun, Salim bey siz misiniz demişti Gülistan. Doğrusu şaşırmıştı Salim. Evet evet benim.

Tabi ki Salim de temkinli olmalıydı. Kız Konya’da ün yapmış üniversite okumuş belli seviyesi olan bir konumdaydı. Salim biraz tedirgindi aslında. İçten içe yahu ben bu kızı taşıyabilir miyim dediği de olmuyor değildi.

Ama akışına bırakmak, kader demek onunda damarlarındaki kandı. Bırak aksın gitsin, nereye gidecekse, iyi olursa iyi olur kötü olursa vazgeçeriz gibisinden garip bir ruh hali.

Gülistan kendinden emin bir ses tonunda; Evet evet sizin arayacağınızı biliyordum

O yüzden rahat olabilirsiniz. Bir ön görüşmeyi ben istedim ki boşuna buraya kadar da gelmiş olmamanız için bir tedbirdi benimkisi. Ben çok görüşmeler yaptım altı ay içinde hiçbiri istediğim gibi olmadı ve anlamsız diyalogların olmaması için ön görüşmeyi şart görüyorum.

Salim şaşırmıştı. Mühendislik dersi gibi geliyordu Gülistan’ın söyledikleri. Ben çok görüşmeler yaptım ama kimse kriterlere uymadı. Ne diyordu bu kız lan diye içinden geçirse de kendini anlatmaya başladı.

İmam hatip lisesi mezunu olduğunu, kantin işlettiğini, ekonomik olarak çok iyi durumda olmadığını, ailesinden çocukluk yaşlardan beri kopuk olduğunu, kendi ayakları üzerinde durmaya çalıştığımı vs vs anlatmaya başladı.

Gülistan biraz dinledikten sonra keskin ve net sorular sormaya başladı.

Size bir tek soru soracağım dedi.

Buyurun dedi Salim.

Çeçenistan savaşına ya da olası başka coğrafyalardaki savaşlara yeniden gidecek misiniz? Ya da cihadla ilgili fikriniz nedir?

Birden şaşırmıştı Salim. Acaba ne demeliydi? Gideceğim derse Gülistan ne diyecekti? Yok şimdilik düşünmüyorum derse mi daha iyi olurdu?

Kısa bir sekinetten sonra; Yani ben yarını çok hesaplayarak yaşamam. Hayat bana bunu öğretti. Dünü zihnimde saklarım ama daha ziyade bugünü yaşamayı tercih ederim.

Hayatın neyi getirip götüreceğini bilmek çok zor” gibi şeyler söylemişti. Fakat bu cevaplar tatmin edici değildi.

Gülistan kararlıydı, keskin ifadelerle; Salim bey net bir soru soruyorum, Çeçenistan’a gidecek misiniz?

Allah Allah! Yahu bu kız benden ne duymak istiyor? derken gidebilirim, bundan dolayı benimle evlenmeyecekseniz daha yolun başındayız görüşmeye gerek yok dedi net ifadelerle.

Aslında biraz kızmıştı Salim. Yahu nasıl bir soru mantığı. Sınavı geçmiş mülakata gelmiş iş başvurusu yapan bir insan gibi kendini görmeye başlamıştı.

Hah şimdi beni rahatlattınız dedi kendinden emin bir sesle. Nasıl yani dedi Salim içinden. Eğer siz cihadı terk etmiş olsaydınız ben sizinle görüşmeyi kesecektim. Çeçenistan’a yeniden gideceğinizi söylediğiniz için görüşmeye devam edebiliriz.

Peki dedi Salim, kendini konuşmanın akışına bırakarak o da doğal olarak Gülistan’ı tanımaya çalışıyordu. Kendinden emin ne aradığını bilen bir kızdı belli ki.

Bak dedi benim hayatım dengesiz, ne yapacağım çok belli olmaz iyi düşünerek hareket edelim dese de artık görüşme kaçınılmaz olmuştu. Radikal ve keskin cümleler doğrusu Salimi de rüzgâra kaptırmaya başlamıştı.

Yeteri kadar kısa ve öz birbirimizi tanıdıktan sonra ben birkaç gün içerisinde geleyim yüz yüze görüşelim. Evlilik, takdir edersiniz ki telefonla olmuyor dedi Salim.

Hay hay dedi, ben bu işi uzatmaktan yana değilim. Kararlı bir insanımdır. Şimdilik kriterlerime uygun görünüyorsunuz.

Sanki Salim’in hiç kriteri yoktu. Sanki Salim iç güvey gidecekti. Sanki onun sorularının hiç önemi yoktu. Salim bütün bunları içinde tutsa da “yahu şunu bir göreyim de ondan sonra söyleyeceklerimi söyleyeyim” diye içinde tutuyordu birçok şeyi.

Eğer geldiğinizde de bu olumlu görüşmelerim olursa kısa zamanda kendi aramızda evleniriz. Hah dedim bu tam benim istediğim şey. Aile ve muhataplığından, anan, baban, deden işin gücün zorluklarından kurtulmuş olacaktı. Valla bu dedikleriniz tam bana göre. Ben de sizinle aynı fikirdeyim karşılıklı elektrik, voltaj, sigorta, kablo uyumu olursa hemen evleniriz.

Salim bu kolaycılığın rüzgârına kapılmıştı bile. Aradan bir kaç gün geçmiş, Gülistan’ı tekrar aramış bu akşam otobüse biniyorum yarın nasipse orda olacağım bir mahsuru var mı dediğinde; Hay hay ben de sizi bekliyorum demişti.

Çarpıcı ve öz güven patlamasında bir kişiliğe sahipti Gülistan. O dönemlerde ne foto, ne whatsapp, ne profil, ne görsel bir şey yoktu. Konuşmalardan aldığı bilgi ve arkadaşın anlattıklarının haricinde bir şey bilemiyordu. Bu tip ideolojik evlilikler yapan şehirlerarası damat ve gelin adayları. Doğrusu merak ve radikalizm insana kısa zamanlı da olsa ayrı bir heyecan katmıyor değildi.

Kontur Turizm’in 10:00 otobüsüne bindi. Her zaman en son koltuğu tercih eden olduğu için önce yazıhaneye gider, bilet olup olmadığını sorar. Eğer seyahat yoğunluğunun olmadığı dönemlerse mutlaka yer olacağını bildiğinden boş olan sağ arkadaki koltuğu tercih ederdi. Yine öyle olmuştu. Solu boş olacak şekilde sağ arka koltuğa başını koyar koymaz uyumuş, seyahatlerin en renkli ânı dinlenme yerine kadar bir güzel dinlenmişti.

Bir çorba içip namazını kıldı. Radikalliğin ona yüklediği en sevimli şey namazları kısaltmaktı. Ne de olsa şehid olunca vınn diye cennete girecekti kısa yoldan. Salim fırsat bu fırsat, her defasında olduğu gibi iki rekat farzladıktan sonra vınlamıştı.

Başını koltuğa koymuş düşünmeye başlamıştı; acaba nasıl birisi, gözleri ne renk, boyu posu, hafiften düşünmeye başlamıştı. Acaba beni beğenecek mi? Sonra bırak koçum hayatın akışına deyip uyumuştu.

Yeniden mola sabah namazı vs. derken yine koltuğa oturmuş çarçabuk uyumuştu. Gözlerini açtığında Konya’daydı. Otobüs yolculukları onu hiç yormazdı. Oldu olası sevmişti otobüsle seyahat etmeyi.

Said’in arkadaşı Konyalı Salih’in yanına gidecekti ilkin. Konya terminalinde bir çorba içtikten sonra Salih’i aradı. Gülistan da onun hanımını tanıyor, hanımlar üzerinden kurulan bu kolonide Salim de yeni damat adayı olarak yol alıyordu Konya sokaklarında.

Salih’in verdiği adrese yöneldi. Sordu soruşturdu ve bir saat sonra falan dükkânına gitmişti. Salih de radikal savaşçı bir kardeşti. Varsa yoksa Bosna, Çeçenistan Afgan cihadı Filistin vs. söylemleri içinde ilerliyordu. Hedef sadece ölmek yani şehid olmak.

Said, ondan bahsetmişti daha önceki gelmelerinde görüşemediği halde birbirlerini ismen tanıyordu. Hoş beşten sonra onların evine gelecek olan Gülistanla görüşmek için sabırsızlanıyordu. Nasıl biriydi? Nasıl? İnsanın başına ne gelirse meraktan gelir ya!

Salihle birlikte işyerine yakın eve doğru yöneldiklerinde doğrusu biraz heyecanlanmıştı.

İçeri girdiler. Onlara tahsis edilen boş odaya hiçbir bayan görmeden yöneldiler. Salih içeri girip eşiyle konuştuktan sonra çaylarımızı içelim sizi görüştüreceğiz demişti.

Çaylar geldi, yine radikal muhabbetler.

Eee Gülistan nerde? Salim Salihle konuşuyor ama aklı duvarın arkasındaki Gülistandaydı.

Yahu Salih getir artık şu kızı bir göreyim, olursa olur olmazsa olmaz diye neredeyse bağıracak gibiydi.

O da Salim’in sabrını test eder gibi ha bire çay koyup duruyordu. Nihayet olgunlaşmış vakitlerden sonra “Salih, şimdi kız gelecek ben de eşim de olacağız. Hep birlikte konuşacağız” Tamam dostum dese de yahu siz niye oluyorsunuz diyesi vardı ama hadi hayırlısı dedi.

İki tane siyah peçeli bir bayan geldi. Simdi dedi acaba hangisi Gülistan. Ayırt etmek mümkün değildi. Oturma ve ayrışma biçiminden hangisinin Gülistan olduğunu hemen anlamıştı.

Salih tanıştırmaya başladı. Buz gibi bir diyalog atmosferinde evlilik görüşmesi yapılıyordu. Kendini mal almaya gelmiş bir tüccar gibi hissediyordu Salim. Yahu evlilik böylemi oluyordu. Peçeli, sadece gözleri görünen bir bayan ve ben! İçinde derin bir kaygıyı da ayrıca taşımıyor değildi. Ne olacaktı bilmiyordu. Biraz da kaderci yanıyla ne olacaksa olsun diyordu içinden.

Nihayet Salih, iki bayandan biri olan Gülistan’ı takdim etti. Salim de başını eğerek memnuniyet tavrını ortaya koymuştu. Buz gibi bir evlilik görüşmesi olsa da nihayet bir evlilik görüşmesiydi. Sonucu belli olmayan bir hâli söz konusu olsa da kendi içinde avrası vardı bu atmosferin.

Kem kum yine İslami radikal imgelerden sonra evliliğin esaslarını konuşmaya başlamışlardı.

Neydik ne olmalıydık, amacımız neydi?

Çeçenistan merkezli bir evlilik görüşmesi de doğrusu tuhaf geliyordu Salim’e. Sanki Çeçenistan’a büyükelçi atanacaktı. Ne bu yav diye bağırası gelse de sus lan deyip çaktırmamaya itina gösteriyordu.

Salim’in bir şey dikkatini çekiyordu. Peçeyi hiç açmaya niyetli değil gibiydi Gülistan. Nasıl yani hiç yüzünü görmeden “tamam, ben olumlu düşündüm, hadi gel yüzük takalım, haftaya da evlenelim mi” diyecekti?

Kızın, bakarken tedirgin hali göze çarpsa da beğendiğini de hissettiriyordu Salim’i. Mekanik bir evlilik görüşmesinde ne hissedebilirdi ki?

Salih, onlara on dakika verip “sizi baş başa bırakacağız biz de usul böyledir” deyip eşiyle birlikte salondan çıkmıştı.

Salonda yeni bir süreç başlamıştı haliyle. Evlilik tabi ki iki insan arasında görüşülmeliydi. Ön görüşmeyi biz peçeli yaparız dedi Gülistan. Nasıl yani hiç açmayacak mısın yüzünü?

Hayır, bizim anlayışımızda peçe sonra açılır.

Salim hafiften sıyırmaya başlamıştı.

Yazının devamı gelecek…

Fatih Alim DAŞPINAR

Etiketler: » » » » » »
367 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • Şehidin Makberi Göklerdir

    26 Mart 2024 Din ve Yaşam, Genel, Gündem, Kağıthane, Köşe Yazıları, Siyaset, Tüm Manşetler

    Tevrat Hz. Musa'ya, İncil ise Hz İsa’ya indirilmiş ilahi kitaplardır fakat yıllar içerisinde Musa'nın ve İsa'nın dinleri bozulmuş, kitapları deformasyona uğratılmıştır. Yani iki kitapta insan eliyle değiştirilmiştir. Şu an piyasada yüzlerce farklı çeşit İncil ve Tevrat var ve her birinin içeriği diğerinden farklıdır. Hiç bir ilahi kitapta, insanı da geçtim, hiç bir canlının, hele de bir masumun öldürülmesi emredilmez, tavsiye edilmez. Kur'anı Kerim bunun için var ve kıyamete kadar İslâm dini ve Kur'an-ı Kerim teminat altındadır ve nihai ...
  • Haksız Hukukun Kanlı Elleri

    13 Aralık 2023 Din ve Yaşam, Genel, Gündem, Köşe Yazıları, Kültür Sanat, Tüm Manşetler

    Zulüm ile kendi "haksız hukukunu" sağlamaya çalışan İsrail, hem kendi halkına, hem Dünya'ya ne kadar rezil, ne kadar acımasız hatta nasıl gaddar ve kalleş olduğunu her fırsatta gösterdi utanmadan. Sanmasınlar ki zalimlik ile âbâd olurlar! Neyi kurtarmaya çalışıyorlarsa bilsinler ki ilk önce ondan olurlar. Ve elbet mazlumun sahibi Allahtır. Bir gün kimin kimde ne hakkı varsa Allah (c.c.) herkesin hakkını iade edecektir. Gerek bu dünyada gerek ahirette. Hainlik ve gaddarlık ile zafer kazanılmaz bunu er geç anlayacaklar ya ahirette y...
  • Bir Yerlerde Birilerine Hep Yazık Oluyor

    08 Ekim 2023 Din ve Yaşam, Genel, Gündem, Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    İnsanın her şeyi, layıkıyla hak ettiğini yaşadığı bir hayat yok.Bir yerlerde birilerine hep yazık oluyor.Bir yerlerde hep birilerinin hakkı çiğneniyor.Bir yerlerde hep birileri istemediği şeylere mecburen katlanıyor.Yaşamak güzel ama birileri bunu hep zorlaştırıyor, kendilerine de bize de! Olan olur üzülürsünüz, içiniz burkulur ama anlamazlar hislerinizi, anlamazlar gerçekleri.Boşuna anlatmakla heba etmeyin kendinizi. Aynı yere aynı pencereden bakmak, aynı şekilde görmek demek değildir. Gözle görülen aynıdır da gönüllerin gördüğü bamba...
  • Kabahat altın taç olsa, kimse alıp takmaz başına

    10 Temmuz 2023 Din ve Yaşam, Eğitim, Genel, Gündem, Köşe Yazıları, Kültür Sanat, Sivil Toplum, Tüm Manşetler

    İçimde kocaman bir ağlamak var,Kimse gerçekleri görmüyor, duymuyor.Çok görüntü var!Dışı iyi gibi görünüyor ama içi öyle değil.Çok kelâm ediliyor, bakınca bir sürü laf sözAma kulak verince bakıyorsun ki,Ne sözü söz ne gözü göz. Çok suret var,Lakin her gördüğün yüzü insan mı sanıyorsun?Sureti öyledir ama sireti başkadır.Sen, o öyledir zannedersin,Bu böyledir, yerli yerincedir dersinAma bir bakarsın ne görünen göründüğü gibidir,Ne de beklediğin öyledir. Bilirsin;İyilikten iyisi, kötülükten kötüsü yokAma bakarsın;İnsan gibi insan olmaları iç...