Son Dakika
Tarihinden, inancından, kimliğinden ve örfünden uzaklaştırılmış bu necip milletin bir evladının insanı üzen acı tablosu.
Teneffüs esnasında nöbetçi öğretmenin yanına gelerek: “Hocam siz hangi dünyadan bahsediyorsunuz ben anlayamıyorum. Üstüne basa basa namaz diyorsunuz, oruç diyorsunuz. Bunlar ne demek? Benim ailemde bu söylediklerinizin hiç bahsi geçmez. Siz ne anlatıyorsunuz Allah aşkına?” diyen öğrencilerin bol olduğu bir özel okul.
Din kültürü öğretmenine derste: “Hocam Hz Muhammed ne kadar akıllı ve zeki bir insanmış. Çevresinde o kadar seveni varmış ki!.. Lüks içinde bir hayat sürmüş.”
Sınıfın büyük bir bölümü şaşkınlık içinde soruyu soran öğrenciye bakıyor. Öğretmen hayretler içerisinde, ama sakin. Bu; anne-babadan, sistemden, çevreden gerçekleri öğrenememiş öğrencinin cehaletine öfkelenmek yerine şefkat dolu bir sesle:
“Söyler misin canım! Hangi konularda lüks yaşamış?”
“Ne bileyim hocam, öyle işittim öyle duydum.”
“Pekala konuya şöyle başlayalım. Peygamberin yaşamış olduğu evin durumu nasıldı acaba? Bileniniz var mı?
Birkaç öğrenciden fısıltı halinde “tek odalı bir evdi hocam” cevapları…
Soruyu soran öğrenci sessiz…
Öğretmen devam ediyor: “Evet kızım. Peygamberin yaşamış olduğu ev 1+1 değil 1+0’dı. Günümüzdeki en mütevazi apart hüviyetinde bir ev. Hem öyle bir evdi ki; peygamber namaz kılarken ayakta dik duramazdı. Çünkü tavandaki hurma yaprakları sebebiyle başını aşağı doğru eğmek durumundaydı. Secde ederken nasıldı biliyor musunuz?
Uyumakta olan eşinin ayaklarını elleriyle bir kenara itip, oraya başını koyarak secde ederdi.
Peki sizler şu anda oturduğunuz evi tarif eder misiniz?”
Öğrenciler 3+1 den başlayıp 4+1, 5+2, dubleks ve malikaneye kadar uzanan cevapları sıralıyordu.
“Evet sevgili arkadaşlar! Sizler böylesi evlerde otururken Hz. Muhammed (s.a.v.) hayatını 1+0 bir evde tamamlamıştı.”
Konuşulanları sessizce dinleyen kız öğrencimiz ise esas bomba soruyu sonraya saklamıştı. Çünkü o peygamberin lüks(!) hayatına kafayı takmıştı:
“Ama hocam peygamber bir çok kadınla evlenmedi mi?”
Anlaşılan öğrencimiz bu konuda teslimiyetçi olmayacaktı. Asıl sorusunu ortaya koymuştu. Hem de sorusunu şöyle cilalandırmıştı: “Siz, İslam Dini kadın ve erkeğe aynı kıymeti verir diyorsunuz ama, İslam’da dört evlilik diye bir gerçek var. Bir erkeğin dört karısı olabiliyorsa, benim de dört kocamın olması doğal değil mi?”
Sınıfta diğer öğrencilerden bazıları da, bu sorunun arkasında durduklarını ima ederek, evet öyle değil mi anlamında başını sallıyordu. Bu akıllı soru, onların da duygularına tercüman olmuş, bir nevi kendilerini sevindirmişti.
Öğretmen sükunetle cevap verdi: “Peki evladım diyelim ki sen, İslam Dini izin verdi ve dört kocası olan bir hanımefendisin. Dört kocanla mutlu bir hayat sürüyorsun. Derken nur topu gibi bir bebek doğurdun. Ama bebekten daha önemli bir soru dünyaya geldi. Acaba babası kim? İşte İslam babası belli olmayan çocuklar dünyaya gelmesin diye kadına dört evlilik izni vermemiştir.
Ha bu arada erkeklere dört evlilik izninin verilmesi konusuna gelince: Bu konuda öncelikle iki hadis ortaya koyalım ki, dört evlilik ile ilgili ağzı sulananlar varsa ayaklarını denk alsınlar:
1. “Dünya hayatında normal hayat şartları devam ederken iki evli olanın ayağının birisi, daha şimdiden cehennem çukurundadır. (Hadis)
2. “Dünya hayatında normal şartlarda hayat sürerken, iki evli olanın yüzünün bir tarafı çarpılmış olarak Allah katında huzura çıkar. (Hadis)
Bakın sevgili gençler!.. Normal hayat şartları devam ederken bırakın dört evliliği üç evliliği, iki evliliğe bile İslam müsaade etmez. Çünkü eşler arasında saygıyı, sevgiyi, eşitliği ve adaleti sağlamak imkânsızdır.
“Peki nasıl oluyor da Kur’an-ı Kerim’de çok evliliğe izin veriliyor?” gibi bu güzel sorunuza şimdi cevap vermeye çalışalım…
Sevgili gençler yirmi sene kadar önce uzakdoğudan bir ülke ile alakalı gazetelerde şöyle haberler çıkmıştı:
“Türkiye’den erkek ithal edeceğiz…”
O ülkenin sosyal yapısı incelendiğinde kadın sayısı ile erkek sayısı arasında inanılmaz bir orantısızlık vardı. Adeta bir erkeğe altı kadın düşmekteydi. Işte İslam’daki dört evlilik hadisesi, öylesi olağanüstü haller için geçerli İslam’ın verdiği bir ruhsattır, bir izindir.
Yani “haydi buyurun dört kadınla evlenebilirsiniz” değildir.
Bakınız, bu cümleyi tebessüm etmeden dinleyiniz lütfen: “O ülkede bekar kadınlar evli kadınlara, sizin kocalarınızda bizim de hakkımız var” diyorlardı. İşte toplumdaki böylesi anormal bir durumda İslam dört evliliğe izin vererek doğan çocukların kimliksiz doğmalarına müsaade etmez.
Darb-ı mesel (ders verici nitelikte söz) olarak şöyle bir hadise anlatılır: Zamanın birinde bir adam “Madem dinimizde dört evliliğe izin var, öyleyse ben ikinci evliliğimi yapmak istiyorum” diyerek ortaya çıkar. Kendisine iki evliliğin bile zor olduğunu, dördü düşünmenin zaten imkansızlığını anlatmaya çalışanlar onu fikrinden vazgeçiremezler.
“Gencim, yakışıklıyım, zenginim” diyerek evleneceği eşler arasında herhangi bir adaletsizliğe, eşitsizliğe fırsat vermeyeceğini, eşitliği daima gözeteceğini dillendirerek kararında sabit adım atar. Gerçekten de ikinci evliliğinden sonra eşleri arasında o kadar dikkatli davranır ki…
Birinci eşine nasıl hediyeler alıyorsa, ikinci eşine de aynen öyle. Birinci eşi ile ne kadar gezme tozma yaşıyorsa, ikinci eşi ile de aynen öyle… Birinci eşiyle ne kadar zaman geçiriyorsa, ikinci eşi ile de öyle.
Zamanlar akıp geçer. Olacak ya; bir salgın hastalıktan dolayı iki eşi de aynı gün vefat eder.
Genç adam onların vefatından sonra da eşitliği ve adaleti alabildiğine gözetir. Aynı kalitede kefenler alır, aynı fiziki coğrafi konumda iki ayrı kabir hazırlatır, aynı anda cenazeler yıkanır kefenlenir ve sıra tabutların gasilhaneden çıkmasına gelir.
Omuzlarlar bir tabutu kapıya yönelirler.
Adam heyecanla: “Durun der, Ne yapıyorsunuz?”
“Efendim mezarlığa gidiyoruz” derler. “Hayır hayır! Sakın bunu yapmayın. İlk eşimi önden çıkarıyorsunuz. Arkadan çıkacak olan tabuttaki ikinci eşim bana gönül koyar” der. Çaresiz beklerler.
“Efendim o zaman tabutları aynı anda kapıdan çıkaralım” derler, adam ona da razı olmaz. Adamın mantığına göre, bu defa alttaki tabutta bulunan eşi bu duruma karşı çıkacaktır.
Fakat çözümü yine adam üretir ve der ki: “Duvara bu kapının renginde, deseninde ve ebatlarında yeni bir kapı
yapılsın!..”
Çözümü mantıklı bulurlar. Ebadıyla rengiyle, deseniyle ve aynı kapı koluyla ikinci bir kapı yapılır.
Tabutlar omuzlanır, dualar ve tekbirler eşliğinde iki kapıdan aynı anda çıkarılır, mezara defnedilir. Genç adam üzgün bir vaziyette evine döner.
Fakat çilesi bitmemiştir. Gece rüyasında ilk karısı, öfke dolu gözlerle, tükürük saçan sözlerle kocasına şöyle bağırmaktadır: “Be herif! Benden ne kötülük gördün de, ikinci hanımını yaptırdığın yeni kapıdan çıkardın!”
İşte böyle sevgili gençler!.. Karısını mutlu etmekten aciz bazı insanlar, dört evlilik konusunu duyunca heyecan duymaktalar…
Bırakınız üçü dördü, iki evli olanın bile durumunun vehameti ortadadır.”
Evet sevgili Hasbahçe Gazetesi okurları!
Bugün sizi bir özel okulun sınıfına davet ederek, öğrencilerimizin bir bölümünün maalesef dininden, inancından, tarihinden ne kadar uzaklaştırılmış olduğunu kulaklarınızda işitin istedik. O masum çocukların bu soruları sorarken herhangi bir hatası ve kusuru yoktu.
Bazı mihraklar onlara başka milletlerin güdümünde olmalarını sağlamak adına, kendi inançlarını küçümsemeyi, başka dilleri, başka dinleri, başka tarihleri benimsetmeyi başarmışlardı.
Geleceğimiz yarınlarımız olan neslimize sahip çıkmalı, onları çok önemsemeli, tarihlerini asıllarını inançlarını onlara anlatmalı ve sevdirmeliyiz.
Hayırlı Cumalar.
Selam ve dua ile.
Yaşar YAVUZ
Yorum yapabilmek için Giriş yapın.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
26 Mart 2024 Din ve Yaşam, Genel, Gündem, Kağıthane, Köşe Yazıları, Siyaset, Tüm Manşetler
13 Aralık 2023 Din ve Yaşam, Genel, Gündem, Köşe Yazıları, Kültür Sanat, Tüm Manşetler
08 Ekim 2023 Din ve Yaşam, Genel, Gündem, Köşe Yazıları, Tüm Manşetler
10 Temmuz 2023 Din ve Yaşam, Eğitim, Genel, Gündem, Köşe Yazıları, Kültür Sanat, Sivil Toplum, Tüm Manşetler