logo

KUTSAL EMANETLER (Emânât-ı Mukaddese)

Yaşar YAVUZ

Yaşar YAVUZ
yasaryavuz00@hotmail.com
KUTSAL EMANETLER (Emânât-ı Mukaddese)

Kutsal emanetler denince, Yavuz Sultan Selim Han’ın Mısır’ı fethi ile Osmanlı’ya ulaşan ve günümüzde Topkapı Sarayı’nda Hırka-i Saadet dairesinde muhafaza edilen peygamber hatıraları akla gelmektedir.

Bunlar sevgili Peygamberimize, ashabına, diğer Peygamberlere ait olanlar, Kâbe ile ilgili olanlar ve bunların naklinde kullanılan eşyalardır.

Yavuz’a teslim edilen mukaddes emanetlerden bazıları Kur’an-ı Kerim okunarak İstanbul’a getirilmiş, bugün kutsal emanetler dairesinde yerleştirilmiştir.

Bugün Topkapı Sarayı’nda büyük bir hürmet ve itina ile muhafaza edilen, İslam dininin çok değerli hatıralarının Mısır’da Yavuz’a nasıl teslim edildiği ile alakalı ciddi bir tarihi kayıt maalesef yoktur.

İlginçtir ki; Haydar Çelebi Ruznamesi (Günlük) isimli 2 ciltlik el yazması eserde, Mısır Seferi bütün teferruatı ile anlatılmasına rağmen, mukaddes emanetler ile alakalı detaylı bilgiye rastlanmamaktadır. Yavuz Sultan Selim Han’ın adeta günlüğünü tutan Haydar Çelebi’nin bu konuyu neden kaleme almadığını anlamak mümkün değildir.

Tarihçiler ise buna şöyle yorum getirmektedir:

“Adeta İslam âleminin idaresini, Mekke ve Medine’nin hizmetkârlık görevini fiilen devralan Yavuz, kendisine yakıştırılacak ünvanlarla övünmek istememiştir.

Ayrıca sevgili Peygamberimizden kalan hatıraları da, Topkapı Sarayı’nda kendi yaşadığı mekânda muhafaza edilmesini sağlayarak asırlarca devam edegelen bir gelenek başlatmasına rağmen, bunları da yine kendisi ile alakalı bir rütbe alameti olarak kabul etmemiştir.

Sanki Yavuz inancındaki samimiyetinin, dünyevi bir ünvanla gölgelenmesini istememiş, kutsal emanetlerle İstanbul’a dönüşünde Üsküdar’da konaklamış, halkın kendisini bağrına basmak için sokaklara döküldüğü söylenmiş ise de o, akşam saatlerinde İstanbul’a girmeyi reddetmiş, sabaha karşı kayıkla boğazı geçip gizlice sarayına ulaşmıştır. Bunun gerekçesi ise, imanî hissiyatı buram buram yaşayan Yavuz’un şu cümlesidir:

“Fanilerin alkışları, İstanbul’un sokak ve caddelerine kurulmuş olan taklar (çiçekten kemer), Allah rızası için yapmış olduğumuz amellerin sevabını unutturup bizi gurura sevk etmesin…”

İşte tam bu noktada Kâinatın Sevgilisi Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)’in Mekke’nin fethinde kahraman bir komutan edası ile girmesi beklenirken, Kasva isimli devesinin üzerinde adeta mübarek başı, devenin boynuna değecek kadar eğilmiş, en küçük gurur taşımadan şehre girmesindeki mütevazı hal hatıra getirilmelidir. Yavuz’un sergilediği hal, peygamber referanslı bir olgunluğun işaretidir. Kibir sadece Allah’a yakışır.

Bu emanetlerin İstanbul’da toplanmasıyla artık İslam âleminin hem dini hem siyasi merkezi İstanbul olmuştur.

Kutsal emanetlerin bir kısmı, Kâbe’nin anahtarı ile beraber Yavuz’un Mısır’dan getirdikleridir. Bunlar; Hz Peygamberin keçi tüyünden yapılmış geniş kollu hırkası, sakalı, ayak izleri, Uhud Savaşı’nda kırılan dişinin saklandığı mahfazası, mektupları ve kılıcıdır.

Ayrıca Hz. İbrahim’in tenceresi, Hz. Musa’nın asası, Hz. Davud’un kılıcı, Hz. Yusuf’un cübbesi, halifeler ve sahabeye ait kılıçlar, Hz Fatma’ya ait gömlek, Kâbe anahtarları ve Hacer-ül Esved muhafazası gibi asr-ı saadeti yansıtan kıymetli eşyalardır.

Diğer kutsal emanetlerin Mekke ve Medine’den İstanbul’a taşınması yüzlerce yıl devam etmiştir. Arabistan’da özellikle Vehhabilik akımının yayılarak yağma olaylarının görülmesi, emanetleri onlardan koruma düşüncesi ile İstanbul’a ulaştırılmıştır. Hatta bu yağma sebebiyle birkaç idam cezası verildiği tarihi kayıtlarda mevcuttur.

Birinci Dünya Savaşı sırasında Medine’nin boşaltılmasına karar verilmiş, maddi manevi çok büyük değeri olan bu emanetler yabancı eline geçmesin diye, Çöl Kaplanı Fahrettin Paşa tarafından İstanbul’a gönderilmiştir. Bu emanetler Lozan’da, kendi ülkesine iade kararı çıkmasına rağmen kabul edilmemiştir.

Osmanlı Sultanlarının Kâbe’ye göstermiş oldukları ihtimam sebebiyle gönderilen hediyeler de zamanla saraya nakledilmiştir. Günümüzde Topkapı Sarayı Mukaddes Emanetler defterine kayıtlı eser sayısı 700’lere ulaşmıştır.

Yavuz Sultan Selim, kutsal emanetlerle beraber İstanbul’a dönünce 40.sı bizzat kendisi olmak üzere 39 hafız tayin etmiş, kutsal emanetler bölümünde tam 405 yıl, 7 ay ve 9 gün aralıksız Kuran-ı Kerim okunması sağlamıştır. Ta ki 1924’te kadar! Yıllar sonra rahmetli Turgut Özal 1991’de bu yasağı kaldırmıştır. O gün bugündür Topkapı Sarayında Kur’an okuma kesintisiz devam etmektedir.

Bugün İstanbul Müftülüğü’ne bağlı 18 (en az dört yıllık fakülte mezunu, ses ve diksiyon hususunda seçkin, bir-iki dil bilen, yer yer yerli ve yabancı turistlerle sohbet eden) hafız, ikişer saatlik okumalar halinde, adeta günde bir kez (yılda 365) Hatm-i Şerif yaparak okumaya devam etmektedir. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir uygulama yoktur. Bu gelenek Türkiye’ye ve İstanbul’a mahsustur. Kâbe’de 24 saat tavaf var ama 24 saat Kur’an okuma uygulaması yok. Bu Cenab-ı Allah’ın Türk milletine bahşettiği bir hediyedir. Ne kadar hamd etsek, ecdadımızı ne kadar rahmetle ansak azdır.

Hafızlar kendilerine sorulan “Gece kimlere Kur’an okuyorsunuz? Kimler sizi dinliyor?” şeklindeki sorulara bakın ne cevap veriyorlar:

“Evvela Hz Peygamberin, şehitlerin, gazilerin ve bu ülkeye hizmet etmiş devlet büyüklerinin ruhuna okuyoruz. Aynı zamanda, halen devlete hizmet eden yöneticilerin daha başarılı olmaları için okuyor, dua ediyoruz. Memleketimizin belalardan, savaşlardan, kıtlıklardan, doğal afetlerden korunması için okuyoruz. Gündüzleri bizleri insanlar dinliyor, geceleri ise dinleyicilerimiz melekler ve diğer varlıklar. Biz Topkapı Sarayı’nda 24 saat boyunca herkes için Kur’an okuyoruz.”

Kendilerine “Saraylı” denilmesinden büyük keyif aldıklarını söyleyen hafızlar; şu duyguları da bizimle paylaştılar:

“Biz Yavuz Sultan Selim Han’ın başlattığı bu mesleği yani, padişah mesleğini icra etmekten çok mutluyuz. Kendimizi çok şanslı addediyoruz. Çünkü bu yaptığımız işi dünyada yapan sadece bir kaç insan var.”

Selam olsun Yavuz’a, o mübarek ecdada, o ecdada layık olan torunlara.

Cum’anız, Muharrem’iniz ve Aşura’nız mübarek olsun.

Selam ve dua ile.

Yaşar YAVUZ

Etiketler: » »
1075 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • Şehidin Makberi Göklerdir

    26 Mart 2024 Din ve Yaşam, Genel, Gündem, Kağıthane, Köşe Yazıları, Siyaset, Tüm Manşetler

    Tevrat Hz. Musa'ya, İncil ise Hz İsa’ya indirilmiş ilahi kitaplardır fakat yıllar içerisinde Musa'nın ve İsa'nın dinleri bozulmuş, kitapları deformasyona uğratılmıştır. Yani iki kitapta insan eliyle değiştirilmiştir. Şu an piyasada yüzlerce farklı çeşit İncil ve Tevrat var ve her birinin içeriği diğerinden farklıdır. Hiç bir ilahi kitapta, insanı da geçtim, hiç bir canlının, hele de bir masumun öldürülmesi emredilmez, tavsiye edilmez. Kur'anı Kerim bunun için var ve kıyamete kadar İslâm dini ve Kur'an-ı Kerim teminat altındadır ve nihai ...
  • Haksız Hukukun Kanlı Elleri

    13 Aralık 2023 Din ve Yaşam, Genel, Gündem, Köşe Yazıları, Kültür Sanat, Tüm Manşetler

    Zulüm ile kendi "haksız hukukunu" sağlamaya çalışan İsrail, hem kendi halkına, hem Dünya'ya ne kadar rezil, ne kadar acımasız hatta nasıl gaddar ve kalleş olduğunu her fırsatta gösterdi utanmadan. Sanmasınlar ki zalimlik ile âbâd olurlar! Neyi kurtarmaya çalışıyorlarsa bilsinler ki ilk önce ondan olurlar. Ve elbet mazlumun sahibi Allahtır. Bir gün kimin kimde ne hakkı varsa Allah (c.c.) herkesin hakkını iade edecektir. Gerek bu dünyada gerek ahirette. Hainlik ve gaddarlık ile zafer kazanılmaz bunu er geç anlayacaklar ya ahirette y...
  • Bir Yerlerde Birilerine Hep Yazık Oluyor

    08 Ekim 2023 Din ve Yaşam, Genel, Gündem, Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    İnsanın her şeyi, layıkıyla hak ettiğini yaşadığı bir hayat yok.Bir yerlerde birilerine hep yazık oluyor.Bir yerlerde hep birilerinin hakkı çiğneniyor.Bir yerlerde hep birileri istemediği şeylere mecburen katlanıyor.Yaşamak güzel ama birileri bunu hep zorlaştırıyor, kendilerine de bize de! Olan olur üzülürsünüz, içiniz burkulur ama anlamazlar hislerinizi, anlamazlar gerçekleri.Boşuna anlatmakla heba etmeyin kendinizi. Aynı yere aynı pencereden bakmak, aynı şekilde görmek demek değildir. Gözle görülen aynıdır da gönüllerin gördüğü bamba...
  • Kabahat altın taç olsa, kimse alıp takmaz başına

    10 Temmuz 2023 Din ve Yaşam, Eğitim, Genel, Gündem, Köşe Yazıları, Kültür Sanat, Sivil Toplum, Tüm Manşetler

    İçimde kocaman bir ağlamak var,Kimse gerçekleri görmüyor, duymuyor.Çok görüntü var!Dışı iyi gibi görünüyor ama içi öyle değil.Çok kelâm ediliyor, bakınca bir sürü laf sözAma kulak verince bakıyorsun ki,Ne sözü söz ne gözü göz. Çok suret var,Lakin her gördüğün yüzü insan mı sanıyorsun?Sureti öyledir ama sireti başkadır.Sen, o öyledir zannedersin,Bu böyledir, yerli yerincedir dersinAma bir bakarsın ne görünen göründüğü gibidir,Ne de beklediğin öyledir. Bilirsin;İyilikten iyisi, kötülükten kötüsü yokAma bakarsın;İnsan gibi insan olmaları iç...