Son Dakika
Hayvanlarla haşır neşir bir çocukluk yaşadım. Hayvan hakları diye ayrı bir kategorinin farkında değildim. Çünkü onlar da bizim gibi hukuk sahibiydi hayatımızda. İlk dersimi aldığımda beş yaşında falandım. Elimden düşen elmayı toprağa bulanmış halde kazana attım vee beni yere göğe koyamayan ananemin gök gürültüsü gibi sesiyle irkildim. “Ben onu yer miymişim o halde. Kendi yiyeceğim kadar temiz olmadan hayvanın kazanına atamazmışım. Onun hesabını sorarmış Rabbim. Hem hayvan da ne demek, onun bir adı var: Beyaz.”
Beyaz, evin ineği. Aşırı açık renginden dolayı koyulmuş ismi. Ananem lafın arasında “Beyaz, bugün keyifsiz” derdi ve kendi de pek iyi olmazdı o gün. Akşam olunca lambanın ışığında toplanan kadınların bir mevzusu da inekleriydi. Kurbana verilen ineklerine iç çeker, başka bir köye satıldığı için göremedikleri hayvanları ne durumda merak ederlerdi. Sık sık şu sözü işitirdim: ”Dilsiz hayvanlardan, çok sual olacağız ahirette. İnşallah haklarından çıkarız.”
Sevgi ve sorumluluk birbirinden ayrılamazdı. Hayvanlarına çok düşkün ve iyi bakan kadınlar daha bir itibar görürlerdi. Onlardan biri olan Esma hala ineğinin ağzına verdiği yemeği seyretmesi ile hicvedilirdi. Annemin de ninesi olan çok yaşlı Havva ana, annemin çocuklarına düşkünlüğüne ithafen bir gün “Ah ahh Fatma’nın uşağı (çocuğu) olsam, Esma’nın sığırı olsam” demişti de bu bir darbı mesel olmuş hep anılır olmuştu.
Yıllar sonra dostluk halkamıza dâhil olan bir çeçen kadının ailesiyle telefon görüşmesine şahit olmuştum. Gözyaşları içinde bir saate yakın konuşmuştu. Yazıık, ailesinden kim var memleketinde diye sormuştuk. “İneğini soruyor abisine“ demişti arkadaşı. Çocukluğumda büyüklerimden gördüğüm hayvan sevgisini Çeçen bir kadında aynı şekilde görmek hem şaşırtmış, hem hüzünlendirmişti beni.
Yıl 2021. Şehirdeki hayvan perspektifinde bir hata var. Belki yazdıkça daha netleşir zihnimde: Bir yanda hayvanlara sadistçe eziyet edenler, bir yanda alıp kendi hayatının içinde evlat muhabbetiyle bakanlar. O kadar elektrikli bir konu ki hangi denklemi kursam dışarda kalan iyi insanlar oluyor.
Ama burada bir çarpıklık var. Buna eminim! Şehir hayatının hayvan algısı, varoluşsal bir yanlışlık taşıyor.
Sanki göğsümüze sığmayan analık duygusunu bir hayvanla avutuyoruz. Sanki yaratılanların en şereflisi olma potansiyeli taşıyan nur topu bir evlattan ise bize trip atmayacak, zorluk çıkarmayacak, bir ev kölesi alıyoruz hayatımıza. Bunu yaparken yaptığımızın iyilik olduğundan da çok eminiz. Hayvana mutluluk bahşetmiş olmanın tanrısal kıvancını taşıyoruz. İyi insan oluyoruz. Kitabımızın kahvemizin yanında resimlere şenlik bir de kedimiz oluyor. Biraz da entelektüel hissediyoruz kendimizi.
Ninemin dediği gibi “dilsiz hayvanlar” anlatamıyor kendini bize. Hemcinsleriyle olamamaktan yaşadığı mutsuzluğu, sadece ödül mamasıyla renklenen hayatının ne kadar yaratılışına zıt olduğunu… Evde yaşamaktan dolayı maruz kaldığı hastalıklar, veteriner tedavileri, hatta seninle yaşamak için ödediği ağır bedeller; mesela kısırlaştırılmak. Ona sorulabilseydi; sokakta kavga dövüş, arkadaşlarıyla kısa bir hayat mı yoksa evde uzun ve güvenli motivasyonsuz bir hayat mı diye, ne derdi? Hiç bilmiyoruz!
Bütün gün dört duvar arasında bizi bekleyen hayvanın bir cama bir kapıya koşuşunu kamerayla tespit edip bir de sosyal medyaya koyuyoruz “ben yokken ne yaptığını hep merak etmiştim, bütün gün beni bekliyormuş meğer…mal!” diye egomuzu tatmin eden ifadeler kullanıyoruz, düştüğümüz durumu algılamadan.
Ev hayvanları dünyayı kasıp kavuran zulümlere duyarsızlığımıza bir emzik, varsa evde bir kedi-köpek, sen dünyaya borcunu ödemiş, yapacağın iyilik kotasını doldurmuş birisin. Müsterih uyuyabilirsin. Sana ne aç yatanlardan. Elleri ciğerleri patlayana kadar asitli ortamlarda çalışmak zorunda olan çocuklardan, kış günü ısınamayanlardan… Sen dünyanın en iyi kalpli insanısın!?
Koskoca dünyayla savaşacağımıza, sokakta hayvanlara neden yer yok şehir hayatında? İnsanoğlu neden bütün suları borularının tekeline alıyor? Yok mudur bunun başka bir yolu? gibi binlerce sorgulamayı, bu uzun ve meşakkatli yolu bırakıp evimizin cumhuriyetinde bir kediyi kendimize mahkum ederek, en güzel aldanışı yaşıyoruz.
Yani, yani… “Şehrin insanı şehrin… Zarif ihanetlerin”
Filiz BALCI
Etiketler: Felsefe Öğretmeni » Felsefeci » Filiz Balcı » Filozof » Şehir Hayatının Hayvan Algısı » Varoluşsal Bir Yanlışlık TaşıyorYorum yapabilmek için Giriş yapın.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
26 Mart 2024 Din ve Yaşam, Genel, Gündem, Kağıthane, Köşe Yazıları, Siyaset, Tüm Manşetler
13 Aralık 2023 Din ve Yaşam, Genel, Gündem, Köşe Yazıları, Kültür Sanat, Tüm Manşetler
08 Ekim 2023 Din ve Yaşam, Genel, Gündem, Köşe Yazıları, Tüm Manşetler
10 Temmuz 2023 Din ve Yaşam, Eğitim, Genel, Gündem, Köşe Yazıları, Kültür Sanat, Sivil Toplum, Tüm Manşetler