logo

TÜRKİSTAN’a Cevap-2

TÜRKİSTAN’a Cevap-2

Reşit Efendi (WAMBERY) 1862 senesinin Mayıs başında İstanbul’dan ayrılır. Kıyafeti bir derviş kıyafetidir. Hedefi önce İran’dır. Daha sonra Türkistan’a geçiştir. Rıfat Paşadan aldığı tavsiye mektubu ile Tahran Sefiri olan Haydar Efendi’nin huzuruna çıktığında 1862 senesinin Haziran ayının 13’ü idi. Sefir mektubu okur ve Reşit Efendi’ye büyük bir hürmetle sefaret içinde bir oda tahsis eder. Sefir Haydar Efendi dervişe derki. Siz tek başınıza Türkistan’a gidemezsiniz. Yollarda sıkıntı olabilir. Onun için bekleyin. Bu dönem hac mevsimidir. Türkistanlı hacılar dönüş yolu olarak buraya uğrarlar. Ben sizi böyle bir kervana dâhil edeyim ve güvenliğinizi sağlayayım der ve beklerler. Bir gün Hacı Bilal ve dört arkadaşı sefarete gelirler ve Reşit Efendi bu grupla gitmeye karar verir. Yola düşerler ve bin bir zorluk ve sıkıntı içinde hedefi olan Buhara ve Semerkant’a ulaşır. Gelin gözlemlerini dinleyelim.

Türkistan’ın Rus istilasına mukavemet etmeden düştüğünü iddia etmek hatadır. Türkler aralarındaki ihtilafları bir tarafa bırakmadıkları ve Rusların kuvvetlerini iyi hesap edemedikleri için mukavemetlerini düşmanlarının daha uzun ve azimli yapmalarına rağmen Hivye, Buhara, Hokand dışındaki milyonlarca km. karelik topraklarını elden çıkarmışlardır.

Rusların gayelerine nasıl erebildiklerine dair ibretli hikâyeler dinledim. İki yol takip etmişler; birincisi Türkler arasındaki anlaşmazlıkları durdurulamaz hale getirmişlerdi. İki tarafa, hatta daha çok taraflara da silah ve malzeme vermişler. Hasımların bir birlerine saldırmalarını kolaylaştırmışlardı. Resmen istila ve sınırlarına katmadıkları yerlerde hemen hemen her şehirde konsolosluk adı altında ihtilal teşkilatı vücuda getirmişlerdi. Bunlar mahalli meseleleri ileri gelenler arasında kin ve intikam haline getirirken, halkı aydınlatacak kimseleri ya para ile satın alıyorlar, ya da korkunç BENK afyonu ile uyutuyorlardı. Bu iç tahrip yolu idi. İkinci yol da gözdağı vermekti.

Ruslar, mesela Karakalpaklar, Karatekinler, Tanrıdağlılar gibi en savaşçı Türk oymaklarını yok etmek için onlara saldırma bahanesi bulduklarında bire on insan gücü ve ellerindeki en mükemmel silahlarla saldırıyorlar. Bu oymaklar da kadın, ihtiyar ve çocuk kimi buluyorlarsa öldürüyorlardı. Bunun için en gaddar komutanlarına görev veriyorlardı. Fakat biri var ki VLADMİR KOFMAN gibisi zamanımızda bile yoktur ve Reşit Efendi devamında şöyle diyor;

Bunca, zulme ve katliama Avrupa nasıl bu kadar sessiz kalır, bunu hafızam almıyor diyor. Tüm Orta Asya’ya çember altına alan Rusların, hemen yanı başında olan İngilizler ta o dönemde Afganistan’a ve İran’a yerleşmişlerdir. Bu vahşetten haberdar olmamaları mümkün değildir.

Devam ediyor…

Benim için mevzunun en acı tarafı Osmanlı Devleti’nin kendi öz ana vatanındaki facialara karşı kayıtsızlığıdır. Osmanlı Türkleri, ne yazık ki kendilerini, kopup geldikleri yerlerden maddi manevi irtibatını kesmiş gibidir.

Osmanlı müellifleri bu ırk, dil, kan ve din kardeşlerine umumi tabirle TATAR diyorlar. Cengiz ve Timur hadiselerini hatırlayarak yanlış hükümlere varıyorlar. Halbuki Rusların iç yüzünü onlar kadar bilen yok.

Gafletler el ele vererek malesef Avrupa’dan büyük Türkistan’ı tarih sahnesinden siliyorlar.

Necati YÜZÜAK

Etiketler: » » » » » » » » » » » » »
721 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.