logo

Büyükelçinin Ardından

Büyükelçinin Ardından

Büyükelçinin Ardından

Ankara’nın gayet meşhur sergi salonlarından birinde (Çağdaş Sanatlar Merkezi) gerçekleşen suikast, gündemimize bomba gibi düştü. ASALA terör örgütünün saldırılarıyla 70’li ve 80’li yıllarda büyükelçileri, diplomatları katledilmiş bir millet olduğumuz için yaşananların anlamını en iyi bilenlerdeniz. Uçak düşürme krizi sonrası hızla Rusya’yla ilişkilerimizin iyiye gittiği, kayıp zamanları telafi yolunda bir hayli mesafe alındığı bir dönemde herkesin gözlerini faltaşı gibi açan gelişme, ciddi soru işaretleri taşıyor.

İlk tahkikatların sonucunda suikastı gerçekleştiren Altıntaş’ın yakın çevresinde, FETÖ ile irtibatlı birçok kimsenin bulunduğu, mesleğe girişinde kendisine kefil olan bazı rütbeli emniyetçilerin şu anda örgüt üyesi olmaktan tutuklu bulundukları anlaşılıyor.  Telefonunda yapılan incelemede örgütün kullandığı program olan ByLock’un bulunmadığı tespit edildi. Bu da bizleri örgütün özellikle birtakım işler yaptırmak amacıyla kullandığı fakat deşifre edilmesin diye sistem dışı tuttuğu kişilerden biri olabileceği ihtimaline götürüyor.

İlk açıklamalardan ortaya çıkan Rusya’nın bu suikastı Türkiye’ye mal etmediği ve gelişen ikili ilişkilerimizin yeniden sekteye uğramasına fırsat vermeyeceği şeklinde. Fakat Ruslar yapılan soruşturmanın içinde yer almak istediklerini belirterek on kişilik bir grubu görevlendirip Türkiye’ye gönderdiler bile.

Her açıdan ilginçlikler taşıyan bu saldırı, daha uzun zaman gündemimizi meşgul edecek. Bizi en çok zora sokan durum ise şahsın polis kimliğini göstererek, cebinde yasal silahıyla, salona girmesi ve orada görevli bir koruma gibi davranarak şüphe uyandırmadan cinayeti işleyecek avantajı kendine sağlamış olması. OHAL’in yetkilerini kullanarak örgüt mensubu olduğu tespit edilen 15 bine yakın emniyetçi görevden uzaklaştırıldı fakat sonuç eğer ilk tespitlerin gösterdiği gibiyse M.M.Altıntaş gibi kripto tiplerin topraklarımızın her yanında,  türlü melanetler işlemek üzere hazır bulunduklarını fark etmek gerçekten de ruhumuzu karartıyor.

Sorular kafamızın içinde duruyor ama uç uca eklediğimiz bilgiler, bu soruları cevaplamaya yetmiyor. Şayet bu suikastın amacı uçak düşürme olayındaki gibi Rusya’yla aramızı bozmaksa, ilk dakikalardan itibaren iki tarafın da serinkanlı tutumu ve işbirliğine açık halleri asla böyle bir tuzağa düşülmeyeceğini gösteriyor. Tam tersine Putin, son yaptığı açıklamada FETÖ örgütünün neler yapabildiğini daha iyi anladığını ve derin yapılanmanın ülke içinde her rol ve kisve ile karşımıza çıkabileceğini gördüğünü söylüyor. Dolayısıyla Erdoğan’ın tezlerinin Putin’e eskisinden daha makul geldiğini söyleyebiliriz. Yani teröristin akla yakın gibi görünen hamlesi bu açıdan tamamen boşa çıkıyor.

M.M. Altıntaş’ın bir şov haline getirdiği eyleminde attığı Arapça sloganlara ve söylediklerine bakılırsa Halep’te olup bitenlerden dolayı sorumlu tutulan Rusya’yla bir hesaplaşma haline dönüşüyor bu saldırı. Eylemci şayet başka bir mihrak tarafından yönlendirilmiyorsa Rus-Türk işbirliğiyle Halep’ten ülkemize insani yardım koridoru yeni açılmışken ve koridor da Rusya’nın katkıları olmadan açılamaz idiyse bu hayırlı gelişmeden sonra saldırının vuku buluşu, işleri daha da karmaşık hale getiriyor.  Altıntaş’ın sloganları hiç de yaşananlarla uyumlu gibi durmuyor.

Ne açıdan bakarsanız bakın, cinayetin ülkemizi dünya kamuoyuna mahcup edecek bir gelişme olduğu gittikçe ağırlık kazanıyor. Stadyumların yanı başında bombaların patladığı, çarşı iznine çıkan gençlerin araçlarına intihar saldırılarının yapıldığı savaş yoğunluklu bir ülke görünümü, her gün hafızalarda daha kuvvetle yer ediyor. Bir de üstüne diplomat suikastıyla anılmak eklenince görüntü daha da ürkütücü hal alıyor.  

Terör örgütlerinin toptan saldırısı altında olduğumuzu her gün daha fazla hissediyoruz. 16 Temmuz sabahına nasıl ki karanlığın içinden aydınlık yüzlerle çıktıysak, o akşamki hainliği planlayanların işi bu noktada bırakmayacağını, başka oyunların da devreye konacağını hissettiysek bu yaşadıklarımızı da o sürecin büsbütün dışında gibi görme gafletine düşmemeliyiz. Toplumu iyice çileden çıkarmak, sinir uçlarımızla oynamak niyetinde olanlara verilecek en iyi cevap kenetlenmek ve olayları serinkanlı okumaya çalışmak olmalıdır.

Tehdit algısı yükseldikçe toplum olarak normal zamanlarda hiç yapmayacağımız şeyleri yapar hale geliyoruz. Ülke olarak katman katman herkese bulaşan bu gerginlik bizleri daha zayıf ve zaaf içinde gösteriyor. Özellikle sivil toplum kuruluşlarımızdan başlayarak kendimizi dünya kamuoyuna doğru ifade edecek temaslara ihtiyacımız var. Terörün sivil zeminini bu kuruluşlar yoluyla iç kamuoyunda da canlılık yaratarak kırabiliriz.  Demokratik unsurların sesleri daha güçlü çıktıkça toplum da yaşananlara daha net tepkiler koyacaktır.

Dünyada bizi tam da tersine göstermek isteyenlerin çokluğuna rağmen Türkiye’nin köklü birçok seslilik kültürü var. Zamanımız tam da bu unsurların daha güçlü bir kararlılıkla sahne almaları zamanı. Kan gölüne dönmüş Orta Doğu’da tüm medeni ülkeler olup bitenlere sırtlarını dönmüşken komşusunun acısını paylaşmaya çalışan tek ülke olarak yaptıklarımızı sivil medeni dünyaya açık yüreklilikle anlatan kuruluşlarımız olmalı. Avrupa’dan öbek öbek gençleri kendine çeken DAEŞ gibi cani bir örgütle Türkiye’den başka sahada mücadele eden ülke bulunmadığını anlatmalıyız dünyaya. Daha küçük ve içine kapanmış bir Türkiye görmek isteyenlerin kimler olduğunu aşağı yukarı biliyoruz. Ama onun dışında geniş bir kamuoyu biraz da bizim zayıflığımız ve ihmalimiz sebebiyle ülkemizi tersten göstermek isteyen insanlara inanır hale geldi.

Ahmet Çağan

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » »
1719 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.