logo

Kudüs Şairi Bir Güzel Adam: Mehmet Akif İnan

Kudüs Şairi Bir Güzel Adam: Mehmet Akif İnan

Kudüs Şairi Bir Güzel Adam: Mehmet Akif İnan

Mescid-i Aksa Şairi, Mehmet Akif İnan’ın ölümsüz bir eseri diyebileceğimiz Mescid-i Aksa şiiri, bütün İslam âleminin ruhuna hitap eden bir şiir olmuştur. Bu yönü ile bakacak olursakta Mehmet Akif İnan tüm İslam coğrafyasının da ortak dili olmuştur.

“Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde
  Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu
  Varıp eşiğine alnımı koydum
  Sanki bir yer altı nehri çağlıyordu

  Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde
  Götür Müslüman’a selam diyordu
  Dayanamıyorum bu ayrılığa
  Kucaklasın beni İslâm diyordu”

Düşünce geleneğimizde derin sarsıntılı bir dönemdeki çıkışlar ancak öncülerle olur, öyle de oldu. Tanzimat sonrası, Cumhuriyet dönemi, düşüncesi ve edebiyatı, Batı düşüncesine kapıldığından beri, topraklarımıza abanan bir karabasanı atlatmak o kadar da zor olmadı. Bunun farkına varmak bile uzun bir zaman aldı. Üstat Necip Fazıl, bir öncü oldu. O dönemde benzer düşünceye sahip birçok insan olmasına karşın kabuklarına çekildiler. Sustular. Ya da beklenmedik bir şekilde kendi kişiliklerini bir yana bırakarak yeni zamana ve sisteme ayak uydurdular. Susmak bunların en kolay yanı oldu. Bediuzzaman, düşünce temsili bakımından önemli bir konuma sahip olmasına karşın, hızla değişen toplumun diline ve yeni zamana söyleyecekleri dar bir alanda kaldı. Dar bir topluluğun dili ve sözcüsü oldu. Bir bakıma da sanki kuşdili gibi bir dile sahipti. Bir topluluğun veya cemaatin dili olmak gibi bir sınırlama vardı. Üstat Sezai Karakoç bu yüzyıl insanının ruhunu kavrayan ve dönemin hemen bütün açılarını gören evrensel bir bakışla kendimize, uygarlığımıza ve insanımıza yöneldi. Bu bakış yeniydi ve kavrayış alanı da farklıydı. Bir yanda tutucu bir çevre baskısı, içe kapanma ve dışa dönük bakıştan uzaklaşma, bir yandan da yaşanan gerçekler içinde var olma  bilinçli duruşu. Batı düşüncesi abandığı topraklarımızda insanları etki alanına almış, öykünme ruhu baskın hâle gelmiş, aydınlar kendilerine Batı ruhuna kaptırmıştı. Bu, giderek bir yabancılaşma getirdi. Üstat Sezai Karakoç, düşünceden edebiyata, sanata, şiire kendi medeniyetimizin ruhuna bağlı kalarak yeni bir dil ve bakış getirdi. Onun bu bakışı yeni bir başlangıç oldu. Ondan sonra yeni bir izlek oluştu. Üstat Sezai Karakoç’un başlangıç yaptığı bu süreçten sonra yeni bir kuşak oluştu. Bu yeni dönemde birçok genç belirdi. Bunlar hem Büyük Doğu, hem de Diriliş merkezli bir bakışla yeni hayata başladılar ve yola koyuldular.

mehmet-akif-inan

NECİP FAZIL İZLEĞİNDE BİR M. AKİF İNAN

M.Akif İnan, bu düşünce geleneğinde kendini bulmuş önemli bir yer ve konuma sahip. Akif İnan daha çok Üstat Necip Fazıl izleğinde ve oraya bağlı. Hatta belli bir dönem bu bağlılık bir tutku hâlinde. Kendisi de söyleşilerinde ve kimi anlatılarında bunu vurgular. Necip Fazıl üslup ve düşüncesine de büyük ölçüde bağlı kalır. Maraş’a geldikten sonra yeni arkadaş grubu içinde o kendi başına bir ada gibidir. Klâsik düşünceye sıkı bağlı. Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, Rasim Özdenören, Alaeddin Özdenören grubu içinde olmasına karşın o gene de ayrı gibi durur. Zamanla onlarla olan yolculukta hızlı bir değişim yaşıyorsa da üslup ve tarz bakımından o kendi başınadır gene de. Ankara’da Nuri Pakdil ile buluşmalarından sonra yeni bir döneme doğru hızla evrilir. Fakat bu evriliş ve yenilenme yepyeni bir tarz ve bakışın oluşumunu sağlar. Örneğin şiirde klâsik ses ve söyleyişte yenidir. Onun şiirinin rengi oldukça farklıdır. Bu, sadece şiiri ile sınırlı değildir. Bu yeni dönemde sadece şiir ile değil düşünce ile kendini ortaya koyma ve bir tavır içinde olma sürecidir. Bu yeni arkadaş grubu aralarında sanki görev bölümü yapmış gibidirler. Birbirini tamamlayan bütünlük.

MODERN İLE KLASİK ARASINDA

Dil ve üslupta Akif İnan modern ile klâsik arasında durur. Bu duruş da ona özgü. Fakat yeni bir bakış da denebilir buna. Diğer yandan klâsik düşüncenin ötelendiği yadsındığı bir dönemde, edebiyat ile medeniyet bağlamında yeni bir yorum getirir. Gerek şiirleri ve gerekse Edebiyat Medeniyet üzerine olan yazıları birbirinin tamamlayıcısı. Bu modern klâsik şiirin özü asla bir değişkenlik içinde değil. Modern zamanda Batı düşüncesinin abandığı bir dönemde, kendi düşüncesini kavramlar ile öne çıkarmak ve bunu bir vurguyla göstermek öyle kolay olmasa gerek. Bunun için bu çağın ve dönemin içinde yeni ve özgün kavramlar ile seslenmek bir başlangıç ve yeni bir dönem olmalı. “Yerli Edebiyat” düşüncesi bir tez olur bu arkadaş gurubunca. Anti tez değil. Yani, Batı düşüncesinin bu kadar etkili olduğu bu zamanda yeni şeyler ortaya koymak bir başlangıçtır. Yeni bir çıkış ve var oluş, bilinçli bir yola koyuluş.

Akif İnan’ın Hicret şiir kitabı ile Edebiyat ve Medeniyet üzerine olan eserlerine, daha sonra Din ve Medeniyet, Tenha Sözler kitapları eklendi sağlığında. Bu çalışmaları, görünürde hacimli olmasalar da içerikleriyle kapsamlı idiler. Gazetelerdeki deneme ve kimi diğer yazıları da bu düşünce ekseninde oluşuyorlardı. Belli bir tezi olan ve bakışından ödün vermeyen ve hatta arkadaşlarından da kimi zaman ayrılan bir yönü vardı. Bağımsız bir yönü. Bu yeni tarz şiire olan itirazını asla engellemedi. Düşüncesini medeniyetimiz ve klâsik şiirin özünden bugün taşırken yeni bir söyleyiş dili yakalaması, bunda da oldukça özgün olması onu farklı kılıyordu. Hayatında kendisiyle çelişen bir yanı yoktu. Sözü kalabalığa boğmadan üretirken söylenecek çok şeyi olmasına karşı adeta kendini tutan bir yanı olmalı. Bu da onun mevcut duruma olan itirazının içten içe susuşuna neden.

Yeni dönemi algılarken veya kavrarken, kimi zaman bulunduğu itirafları bir mahcubiyet gibi görünse de onun içinde saklı duran öz hiçbir zaman değişmez. Bu özü yeni ifade edişte kendini sınırladığı bir gerçek. Dahasını yapabilir miydi, elbette yapabilirdi. Onun aşırı titizliği, ketumluğu kendini sıkar derecededir. Yeni zamana olan itirazları arasında, hayatı hoyratça savurma gibi görünün şiir ortamından da bir kaçış yapıyor olmalıdır.

memur-sen-mehmet-akif-inan

SENDİKACILIĞI BİR ANLAMDA KENDİNDEN KAÇIŞ

Şiir ile hayat bütünselliğinden özün derin anlamlar içermesi onu zorlayan nedenlerden de olabilir. Bana bulunduğu uyarılarda yoğunluğumu sanata ve düşünce eksenine kaydırma isteği arzusu bir emir gibiydi. Çünkü siyasal savrulmalar ve kimi meşguliyetler insanı asıl yapacaklarından alıkoyar. Ne yazık ke kendisi de böylesi bir duruma yakalandı. Onun sendikacılığı, toplum önünde oluşu, örgütleyiciliği bir anlamda kendinden kaçış olarak da görülmeli. Kaldı ki ben aynı zamanda aktif ticaret ile de ilgileniyordum. Onun kaygılarını haklı çıkaracak olan bu aşırı meşguliyetler beni asıl yapacaklarımdan alıkoyabilirdi. Tabiî ben bunu olumluya dönüştürmede büyük bir çaba gösterdim ve sanıyorum, bir tevazu olarak görülmese de yapabileceklerimi yapma gayreti içinde oldum. Tabiî Cahit Zarifoğlu ile Akif İnan’ın yönlendirişleri benim üzerimde etkili oldu.

Akif İnan, kendinden kaçarken başka sığınaklarda sığındı. Aslında bu da kendine olan bir sığınmaydı. Açıkça ifade edilmese bile sendikal faaliyetlerin onun bütün zamanını nasıl kuşattığı ve asıl yapacaklarından nasıl alıkoyduğu ortada. Bunu, kendisi de itiraf ediyor.

Bir diğer kaçış belki iç derinleşme olarak görülmesi gereken, bağlılığı. Tasavvufî bağlanış kendi ruh dünyasını zenginleştirme, kendinde derinleşme de gene bir kaçış. Gerçi bu onu bir yücelişe götürür. Amaç insan, insan düzleminde hizmet ise, o tok sesini kendine çeviriyor diye düşünülmeli. Ne yazık ki eser vermekten alıkoyuyor.

mehmet akif inan aile

KENDİ İÇ DERİNLİĞİNDE YOĞUNLAŞMA

Arkadaş grubu içinde kendisini farklılaştıran ve kendi yalnızlığında yol alma düşüncesi bir bakıma onu ayrı bir yere götürüyor. Daha çok yazı yazma ve düşünme edimini gerçekleştirmek için Ankara’nın bir kenar semtine, uzletine çekilirken de kendinden kaçıyor gene de. Bunu sorgulamamak ve hatta saygı göstermek gerekir. Kendi iç derinliğinde yoğunlaşma onu hangi katlara çekti bilemeyiz.

Ektiği tohumlar zaman içinde karşılık buldu elbette. Kendisinin bile karşı çıktığı aktif siyasal eylemlerin merkezinde buldu kendini. Sendikacılığı, örgütçülüğü, öncülüğü, liderlik vasfının bir gereği. Sanatında da kendine has olan bakışının lideri olma düşüncesi de onu ayrı bir alana çekti. Bunu tam anlamıyla başarabildi mi diye sorulacak olursa, yeni zamana yeni bir ivme kazandırdığı bir gerçek. Divan şiiri veya medeniyet şiirini, tam olmasa da biçime yakın bir öz ile sunarken, ürünleri çok fazla olmasa da dikkat çekti. Öyle ki biçimde karşı olan o keskin tutum yumuşadı denilebilir. Divan şiir tarzına bağlı kalması, yeni şeyler söylenme çabası onun bir girişken ve ısrarcı tutumundan sonradır. Kendisi bunu açık açık ifade eder. Attila İlhan, Turgut Uyar örnekleri üzerinde durur. Edebiyat dergisinde başladığı bu çabası çok kapsamlı gibi görünmese de etkisi yadsınamaz. Klasiğe yönelmek yeni şeyler yakalamak artık bir başlangıçtır. İsimlerini andığı sanatçılar özde olmasa bile biçimden yola çıkarak yeni bir arayışa giriyorlar.

Şiirde beyte sadık kalması ve bu ısrarlı tutumu onun içkin bir yanı. Kendine bağlı kalış. Ses, renk ve imajlarla yeni olsa da ruh olarak büyük medeniyetin özündedir. Ve bir türlü bundan da kopmaz. Kendi alanını sınırlamasının asıl nedeni de bu olsa gerektir.

Mehmet Akif İnan

HOYRATLIK SAVRUKLUK BOHEMLİK ONUN İŞİ DEĞİL

Hoyratlık, savrukluk, bohemlik onun işi değil. Edebiyat dergisi çevresi disiplini ona yeni bir ruh kazandırmışsa da bu çevre içinde yeni bir çıkış yapma olanağına da sahip olmuş oluyor. Önemli olan da budur. Bana, daha çok esere verebilmem için kimi meşguliyetlerimi bir kenara bırakmamı istemesi, arzusu kendisi için de önemli olsa gerek. Bir yılını siyasanın aşırılıklarında tüketeceğime her yıl yeni bir eser vermemi istemesi aslında kendisi içinde olması gereken bir temenni. Ne yazık ki kendi kendisini sınırlayışı, uzlete çekilişi de onun kaderi. Fakat bugün onun üzerinde bu denli durulabiliyorsa, ve artık edebiyat, medeniyet düşüncesinde onu önemli bir yere konumlandırıyorsak, bunu kendi kendisi gerçekleştirmiştir ve hakkıdır. Edebiyat ve düşünce tarihi kendi soylularının hakkını elbette teslim eder. Nicelikten çok niteliğe bakmada yarar var.

En kısır zamanda, bizim kuşağın çokça yararlandığı, beslendiği önemli isimlerden biridir Akif İnan ve arkadaşları. Bugünün aşırılıklarından ve kalabalığından, gürültü ve patırtısından bakarsak o değerlerin kıymeti asla bilinemez. Bir yönüyle de doğrudan onlardan beslenmiş olan bizim kuşağın onları geleceğe taşıma sorumluluğu bulunuyor. Bu bir hakkın teslimidir. Bugünün ve yarının kuşakları nereden nasıl bir kaynaktan beslendiklerini kendi kendilerini bilmeyeceklerdir. Zaten böyle bir dertleri de yoktur. Onları kendilerini gökten zembille inmiş olarak bilir ve vehmederler. Bugün birçok yönüyle büyük bir çıkış var gibi görünüyorsa da bunun temelinde geçmişin o özgün olan, sayıları iki elin parmaklarını dahi geçmeyen büyük çıkışa borçludurlar. Bu büyük çıkışta yer alanlardan biri de Akif İnan’dır.

kudus-sairi-mehmet-akif-inan

Mehmet Akif İnan Kimdir?

Şair ve yazar Mehmet Akif İnan 12 Temmuz 1940 tarihinde Şanlıurfa’da dünyaya geldi. İlk ve ortaokulu Şanlıurfa’da, liseyi Kahramanmaraş’ta bitirdi. Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü 1972 yılında bitirdi. Öğrencilik yıllarında Hilal dergisi ve yayınlarını (1962-1964) yönetti. Türk Ocakları Genel Merkezinde müdürlük yaptı. (1964-1969) Türk Taşıt Sendikasında sendikacılık faaliyetinde bulundu. (1969-1972) Gazi Eğitim Enstitüsünde Türkçe-Edebiyat öğretmenliği yaptı.(1977-1980) 1993-2000 yılları arasında kurucusu olduğu Eğitimciler Birliği Sendikası ve Memur-Sen Konfederasyonu’nun Genel Başkanlığını yapmıştır. 6 Ocak 2000 tarihinde Şanlıurfa’da vefat etmiştir.

Hasbahçe Gazetesi olarak, Üstad Mehmet Akif İnan’ı Vefatının 15. Yılında Rahmetle Anıyoruz

Kaynak: Gençdoku

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » »
9206 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.