logo

Kur’ani Ahlakı yaşamak için çırpınan adam: Tekiner Tayfur

Kur’ani Ahlakı yaşamak için çırpınan adam: Tekiner Tayfur

Kur’ani Ahlakı yaşamak için çırpınan adam: Tekiner Tayfur

tekiner tayfur

Şişli İmam Hatip Lisesi (Kağıthane İmam Hatip Lisesi) sıralarında, öğretmenleri ve öğrenci arkadaşları arasında da, seçkin bir çehre Tekiner Tayfur. Tekiner, orta sona kadar bu adla tanınan, çağrılan, yaşını aşmak ve en handikaplı hedeflere ulaşmak isteyen, hayat dolu, bulunduğu ortamı kendi lehinde değiştirebilen, küçük yaştan beri, Kur’ani ahlakı yaşamak için çırpınan bir çehre…

Ortaokuldan liseye geçişte, bambaşka bir dinamizm kazanmıştı. Arkadaşları ve çevresi tarafından ‘Muhammed Taha’ olarak tanınıyordu. Bu mahlas, O’nun içindeki mucahidane duygu ve kararlılığın isim haline gelmiş şekliydi. Daha 18 yaşın kendisine verdiği yenilmez, alt edilmez bir cesaret ve aksiyondu bütün bunlar. İnandığı gibi yaşamaya azmetmiş ve asla düşündüğü ve inandığının aksine bir hayat seyri takip etmemiştir. Takva, cehd, ihlas ve samimiyetle dolu bir edası vardı. Bütün bu özellikler bir araya gelmiş, güzelliklerin kendisinde toplandığı bir çehreyi oluşturmuşlardı. Henüz 14 yaşında olduğu bir dönemde, kendisinden beklenmeyen çalışmaların içinde bulunuyordu. Çalışmalarından ötürü, henüz çocuk denecek yaşında zindana düşmüştü.

Müslümanların yaptıkları çalışmaları, O kesinlikle yeterli bulmuyor, yapılması gerekenin çok altında bir çalışma ile günlerimizi geçirip yitirdiğimizi söylüyordu. Müslümanların içinde bulundukları zor şartların tek sebebinin, cihadı terk etmelerinden kaynaklandığını söylüyor, her defasında Hz. Ebubekir’in şu sözünü tekrar edip duruyordu: ‘Cihadı terk eden hiç bir millet yoktur ki, Allah onların üzerine zilleti yazmasın.’

Tekiner kardeşimiz cihaddan aynen şöyle bahsediyordu, not defterinin arasında: ‘Müslümanların uzun zamandan beri, unutup, hatta ilmihal kitaplarından bile çıkardıkları İslam’ın en mühim farzlarındandır, cihad…’ ‘Bizim cihadımız,iki yönlüdür. Biri düşmana diğeri nefse karşı. Silahımızın en keskin yönü ise, nefsimize dönük olmalıdır. Nefsini yenemeyen, onu terbiye edemeyen, dış düşmana karşı zafer elde edemez.’

Afgan cihadı karşısında, gerek dünya ve gerekse Türkiye müslümanlarının suskunluğu, O’nu çok derinden etkiler, bunu bir türlü kabullenemezdi. O, şehadeti arzuluyordu. Şehid olup dünyada ve ahirette izzet ve şeref bulmak istiyordu. Devamlı olarak: ‘Ya Rabbi kanımı, günahlarım için temizleyici kıl…’ diye dua ve niyazda bulunuyordu.

1983’te Şişli İmam Hatip Lisesi’nden mezun olan Tekiner Tayfur, aynı yıl İ.Ü. İşletme Fakültesi’ni kazanır. Fakülteye bir kaç ay devam eder ve bırakır. Gönlünde liseden beri depreşen ve sevda olan bir şey vardır.

tekiner tayfur2

1984 yılbaşında, Taha kardeşimiz düğüne gidercesine bir haletle, Afgan Mücahidleri’nin safına karışmış bulunuyordu. Bu arada Pakistan’da üniversite öğrenimini de devam ettirmeyi ihmal etmemiş, kendini ilmi yönden de mücehhez kılmıştı.
Pakistan’a gittikten sonra, bilgi kültür ve anlayışı da gelişmişti. Bunun yanı sıra bir çok kötü hasletlere karşı kendisini korumuş, ruhunu Rabbi’ne sunabilecek kıvama gelmişti.
Fırsat buldukça cepheye gidiyor, Allah’a vermiş olduğu zösü yerine getirmeye çalışıyordu. Bilgi yüklü ama ameli olmayan bir müslüman olmak istemiyor, özellikle böyle müslümanlara karşı iyi nazarla bakmıyordu.

O şöyle diyordu: ‘…Ya Rabbi tuğlasında teri ve kanı bu mubarek şehidlerin yolundan benimde yürümemi nasibet…’ 1986 yılında, bir kez gazi olmuştu.

Bu gaziliği, sanki sonradan kendisini bulacak şehidliğe, bir hazırlık gibiydi. İlk gaziliğini Molla Kali bölgesinde, Ağustos ayında sağ bacağından yaralanarak almıştı… Bu yarası, O’nun şehadete olan azmini bileyerek, hatırlanmasını sağlamış, adeta şehadet için itici bir unsur olmuştu.

Tekiner Tayfur da Allah’a söz veren müminlerden. Ve, vediği sözün eylemini tutmanın eylemini gerçekleştirdi. Allah yolunda ölümlerin en şereflisini kucakladı, şehidlerin kervanının bir üyesi olarak…

sehid-tekiner-tayfur

Hayatının kirleri için, kanının Allah yolunda akmasını, bunun kendisinin geçmiş günahlarına keffaret olmasını istemişti.

Ve yüce Mevlamız da O’nun bu niyetini kabul buyurmuş, kanını kendi yolunda akıtarak, şehadetle şereflendirmişti. 10 Ocak 1988′de Host kuşatmasında Tekiner Tayfur şehit oldu.

O’nu bize Allah verdi ve yine Allah uğruna şehid oldu…

Babası Muzaffer Tayfur, oğlunu anlatırken, hem gözyaşı döküyor ve hem de ‘Bu Allah’ın bize büyük bir lutfudur’ diyor ve oğlunu bize şöyle anlatıyordu: “Bir gün oğlum Taha’yı rüyamda üzeri örtülü bir şekilde yatıyor olarak gördüm. Rüyamda üzerini açtım, bir de ne göreyim Taha’nın yüzü güleç bir şekilde vefat etmiş. O günün ertesinde tanımadığım biri yanıma geldi. Ben bu tanımadığım adama ‘Oğlumun şehadet haberini mi getirdiniz?” dedim. İlk önce söylemek istemedi.

Ben dedim ki ‘Ne olur söyleyin de, annesini teskin edeyim, değilse sizin söylemenizle teskin olmaz’ ve bana şehid olduğunu söylediler. Ben hanıma söyledim. Gözyaşları içinde kendimizi tutamadık. Ben hanıma dedim ‘Böyle müjdeli haber herkese nasib olmaz. Üzülme, O’nu bize Allah verdi ve yine Allah uğruna şehid oldu.’

sehit-sehid-tekiner-tayfur-4    tekiner tayfur4

tekiner tayfur3 tekiner

O mont üzerimde değil ve üşüyorum şu an…

Tekiner Tayfur’un yolculuğuna tanıklık etmiş dostlarından biri -Metin Ünlü- oldukça içli bir yazı yazmıştı ardından. Bu son derece dokunaklı yazının bir yeri var ki insan daha ileri gidemiyor. Okuyalım:  “Soğuk bir Aralık akşamıydı hatırlarsın muhakkak. Dışarı çıkmamız gerekiyordu ve benim üzerime alacak bir şeyim yoktu. Bir mont getirmiştin. Yeşil renkli hiç unutmam. Kendi ellerinle giydirmiştin üzerime. Dışarı çıktığımızda bakışlarını bana giydirdiğin monttan hiç ayırmaman ve adeta başka hiçbir şeye bakmaman dikkatimi çekmişti. Açıkçası biraz rahatsız olmuştum bu tavırdan. “Bu üzerindeki mont kimin biliyor musun?” diye sormuştun. Ben de merakla “Hayır. Kimin acaba?” diye sorunca gözlerin dolarak “Şehit Bilal’in” demiştin… O mont üzerimde değil ve üşüyorum şu an…”

hüseyin akın

Hüseyin Akın/Bu Ülke

Hüseyin Akın: “Mazlum milletlerin olmadığı çok az rüyası vardı”

Tekiner Tayfur hem sınıf hem de mahalle arkadaşımdı. Şişli İmam Hatip Lisesi’nde ısınmadan sorumlu başkan Nurullah Erbaş’ın tutuşturduğu sobanın etrafında oluşan sohbet halkasının en heyecanlı ve en ateşli kişisiydi. Biz dünyamızı genişletecek hayallerden bahsederken o dünyanın pabucunu ahirete fırlatacak rüyalar anlatıyordu. İçerisinde mazlum milletlerin olmadığı çok az rüyası vardı. En çok da Filistin, Afganistan, Elitre ve Moro süslerdi rüyalarını. Tabi rüyalarında Türkiye’yi de unutmazdı. Hayallerin kesaletinden rüyaların kesafetine yelken açardı. Memleketini çok seven, ayağı hep bu topraklara bağlı, ama cihanşümul perspektife sahip bir kişilikti. Tekiner Tayfur birlikte turladığımız vakitlerde Osman Sarı,Erdem Beyazıt,Arif Ay ve en çok da Sezai Karakoç ‘tan sık sık şiirler okurdu. Batıya gidip dönmeyen doğunun evlatlarından bahis açar, kendine has üslübuyla Karakoç’un o meşhur şiirini okurdu.
Allah onu yeryüzünde dökülen mustazaf kanlarının şahidi olarak genç yaşta aramızdan aldı. Batıya değil doğuya gidip dönmeyen doğunun evlatlarından oldu.

Tekiner lise yıllarında dünyanın acılar atlasında gezinir. Nerede Müslüman bir yürek varsa onun kalp çarpıntısını hisseder ve yanında olmak isterdi. Nerede gözyaşı ve zulüm varsa ondan kendini sorumlu hisseden bir hissiyata sahipti. Günlerce bir şeyler yapmanın gereği ve pratiği üzerinde kafa yorar, ,insanları harekete geçirirdi. Türkiye’de iyi bir üniversite bitirme hedefini her fırsatta dile getirirdi. 2.Şube’nin nazarethanesinde iken üniversiteye girme hakkımızın elimizden alınacağı noktasındaki kaygısını dile getirmişti. Kader onu iki sene sonra İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi ile buluşturacaktı. Bu fakülte’ye başlar başlamaz içindeki bütün geçici heveslerden, izafi değerlerden hicret etti. Mutlak ve muhkem olanın izini sürdü. Hayal ettiği şeyleri rüyaya tahvil etmeyi bildiği gibi rüyasına yattığı mücadeleleri hayatında gerçekleştirmeye de muvaffak oldu.

necdet meşe

Necdet Meşe/Bu Ülke

Necdet Meşe: “Bir ideal uğruna”

Sen içi içine sığmayan taşralı çocuk! Hayatına bir gecekondu mahallesinde Tekiner olarak başladığında seni tanıdım. Yoksulluklar ve yoksunluklar çizerdi hayatımızı. Ne hayal kurmak mümkündü o zamanlar, ne gelecek planları. Zira bizler şehrin yabancıları, şehrin garipleriydik! İstanbul gibi, neyi istersen ulaşabilme ihtimali olan bir şehirde yaşamak bile dindiremedi heyecanını. İslamı kavramak, onu Tevhidi bir düna görüşü olarak ”asrın idrakine söyletmek” tek coşkun, tek idealin olmuştu.
Sen, her gencin hayali olan Üniversite kapılarına dayandığın zaman, gerçek hayalinin bu olmadığını anlayan çocuk! Bir ideal uğruna, üniversiteyi terk edip ülkeler aşırı gitmeyi göze aldığında tek hedefin vardı: İslamı kaynağından öğrenmek. İlim öğrenmek coşkusuyla Pakistan’a vardığında ise komşu ülke Afganistan’ın Ruslar tarafından işgaline seyirci kalamazdın. Nitekim öyle de oldu ve yıllarca Afgan cihadına katıldın. İslamı öğrenmek için gösterdiğin azim ve kafire karşı savaşmak için ortaya koyduğun celadet, mükemmel şahsiyetinin bir yansımasıydı. Sen her zaman müslümanların derdiyle yaralı çocuk! Bu sızıyla kıvranırken, dünyanın dört bir yanından kaç müslümanla tanıştın… Ve her birinin kederli hikayesi ile kaç gece yüreğini dağladın, yastığına göz yaşları damlattın! Bilirim, o yüreğe dünyalar sığdırdığını! ”Bir savaşçıydı kalbin” ve ”sıran geldiğinde” gereğini yerine getirdin! Sen soğuk bir kış mevsiminde şehitler kervanına katılan çocuk! Sen gittiğinden beri hep ruhumuz üşümekte; geçmişimizle yüzleşmekten korkarak bir türlü bakamıyoruz aynalara! Bize bıraktığın ”dava”nın ağırlığı altında eziliyoruz, hergün hayat bizi bir yanımızdan eksiltiyor! Dün şehrin garipleriydik, bugün şehrin zenginleri olduk. Senden sonra o kadar dünyaya meylettik, eşyaya tamah ettik ki; inan kaybetmekten korkuğumuz çok şeyimiz var! Sen ey Muhammet Taha ismiyle vedalaştığım çocuk! Bilesin ki, artık ”kaybolan yanlarımızı” daha az konuşuyor, daha az arıyoruz! Çünkü gerçekten artık kaybedecek çok şeyimiz var. Sen yolunda can verdiğin ”bir ideal uğruna” unutulmayacaksın, ancak bu gidişle bizi ”sıramız geldiğinde” bir tanıyan bile çıkmayacak!

1212

Hasbahçe Gazetesi olarak Şehit Tekiner Tayfur’u, Şehadetinin 26. Yıldönümünde Rahmetle Anıyoruz… 

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » »
9011 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.