logo

Milli Orduya Kurulan Kumpas

Milli Orduya Kurulan Kumpas

Milli Orduya Kurulan Kumpas

Milli Orduya Kurulan Kumpas

Osmanlının son dönemleri de dâhil, cumhuriyet tarihinin neredeyse tamamında ordu-siyaset, siyaset-ordu ilişkileri maalesef müphemliğini korumaktadır.

Siyasi çevreler ordunun siyasete/yönetenlere şekil vermeye çalıştığını düşünse de ordu mensupları bunun böyle olmadığını düşünür. Ki aslında işin hakikati her iki tarafın bildiğinden çok daha girifttir. Burada tek tarafın yekpare suçlu olduğunu düşünmek nasıl ki yanlış ise bir tarafın masum olduğunu düşünmekte o derece sakıncalıdır. Kimi zaman siyaset üzerinden kurulan kumpas orduyu, ordu üzerinden kurulan başka bir kumpasta siyaseti şekillendirir hale gelmiştir. Ancak çoğu zaman karar verme mercii yöneticiler olduğu için asıl yara alan maalesef ordu ve halk olmuştur. Askeriye üzerinde yapılan ameliyatlar halk tarafından gerçek manada bilinmediği için halkın ordu düşmanlığı körüklenmiş sivil/siyasi duruş sergileyende bunu şahsi menfaatleri için kullanmayı alışkanlık haline getirmiştir.

1946 yılında CHP iktidarı Fevzi Çakmak Paşa’yı emekli ettikten birkaç ay sonra askeriye içindeki değişimler her manada hızlandırılmıştır. 1946’ya kadar Osmanlı geleneği olarak bütün askeri kışla ve garnizonlarda cami ve mescitler açıktı ve her caminin mutlaka kadrolu görevlileri (imam/müezzin) vardı. Namazlar kılınıyor, hutbeler okunuyordu. Oruç tutanlar için sahur yemekleri çıkartılıyordu. Ne zamanki Fevzi Çakmak Paşa emekli edildi bu dini yapıların tamamı siyasi kararla kapatıldı.

CHP hükümeti halk üzerinde yaptığı zorbalığı kışlaya taşıyarak asıl el atılması gereken yapının TSK olduğunu bariz bir şekilde ortaya koydu. Camiler kapatıldı, hocalar görevden alındı. Türkiye’deki ilk siyasi af çıkartılarak cezaevlerindeki eşkıyaların tamamı serbest bırakıldı (Hasan Özturak Hatıratları-Fevzi Çakmak Paşa’nın sekiz yıl yaverliğini yapmış yaşayan son yaveri). Bu değişimden sonra Cumhuriyet tarihinin keskin dönüşüm dönemlerinde bile değişime uğramamış askeri yapı gizli bir el tarafından değişime zorlanmıştır. 1946-1950 arasında Kurmay Subayların bir kısmı, 1950’den sonra Menderes’le beraber neredeyse dindar kadronun tamamı emekli edilerek batıcı düşünen-yerli düşünmeyen kadrolar iş başına getirtilmiş, böylece ordudaki dinsiz kadrolaşma had safhaya çıkartılmıştı.

Menderes batıdan aldığı şaşalı destek ve büyük bir öz güvenle; ”ben bu orduyu astsubaylarla bile yönetirim” diyerek yerli ve mukaddesatçı kadroları tahrik eden tutum ve davranış içine girmiştir. Ordu içindeki kurmay takımına el atılması, batı yanlısı tutum, çıkarılan yasalar, Marshall yardımları, Tohum Yasaları (yerli buğdayların takas edilmesi), NATO için Kore’ye asker göndermeler vs ordu içindeki genç subayları rahatsız etmiş ve malum sonucu doğurmuştur. Ancak ihtilali yapanların ortak açıklaması idamı gerektiren bir süreci asla kabul etmedikleri şeklinde sonraları ortaya çıkmıştır. İhtilali yapanlar subay düzeyindeki milliyetçi vatanperver askeri kadro iken, idam fermanını veren siyasi erk ve arka plandaki bilinmeyen başka mihraklardır. İhtilalden sonra asılmasına karar veren Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel bile sonraları yaptığından pişmanlık duyar. Yine başka bir gizli kahramanı görmek Türk siyaset tarihinin ordu-siyaset ilişkisini ortaya koyar. Bu kişi cuntacılığın halk üzerindeki sopası haline gelen İnönü’den başkası değildir. İdamı isteyen ve buna en çok sevinen maalesef ki İnönü’dür.

Subay kadrosunun ihtilale tevessül etmesinin sebebi ordudaki dinsiz kadronun oluşması ve milli ordunun bozulmaya siyaset eliyle müdahale edilmesidir. Bu hakikati anlayamayan ordunun kendi içindeki kavgalarını bilmeden taraflı ve yanlış yerde duracaktır. İhtilal askeri ve meşru olduğu halde Menderesin idamı maalesef ki siyasi irade tarafından icra edilmiştir. Menderesin orduya müdahalesi ihtilali, siyasi çıkarlar ise idamı getirmiştir.

27 Mayıs 1960 ihtilali 1946-1952 yıllarında ordu üzerinde yapılan değişimlerin ve o tarihten sonra ülkemizdeki tüm ihtilallerin ana sebebi haline gelmiştir. Bu ihtilali yapanların asıl amacı siyasetin üretmek istediği 1946-1960 arasındaki 10-15 yılda üretilmek istenen milli olmayan hain kadroların tasfiyesidir. Bunu üreten Menderes olduğu için doğal olarak Menderes tutuklanmıştır. Meclis fesh edilmiş ve 3500 civarında üretilmek istenen dinsiz subay takımı emekli edilmiştir. İhraç edilen 3500 kişilik kadro halk tarafından neredeyse hiç bilinmez. Varsa yoksa Menderesin idamı gündem konusu olmuştur. 12 Mart 1971 Muhtırası Demirel hükümetini istifaya zorlamış ve geçici hükümet döneminde alınan siyasi kararlar seksenli yılların terör ve anarşisinin temellerini atmıştır. Ve maalesef ülke içinde (ABD eliyle) özel birlikler kurularak başka bir sürecin doğması sağlanmıştır.

1950 yılında keskin bir şekilde ABD güdümüne giren Türkiye Cumhuriyeti ordu içinde yaptığı değişimlerle 1971, 1980 ve 1997 ihtilallerinin (muhtıralarının) müsebbibi olarak tarihe geçmiştir. Ancak halk bu darbeleri sağlıklı okuyamadığından kolay olanı seçmiş, orduyu ülke kalkınmasındaki baş engel olarak görmüştür. İç kavgaları bilmeden geliştirilen bu yargı tehlikelidir ve oldukça da yanıltıcıdır. Ordu her milletin değil belki ama Türk Milletinin gözbebeğidir. İçindeki çürüklere rağmen tarihi süreçten gelen birikim ve tecrübeleriyle her şeye rağmen el üstünde tutulması gereken bir kurumdur. Yüz binlerce askerin karakter analizi üç beş tane subayın tavır ve davranışlarıyla şekil almaz alamaz.

Ülkedeki gelişim ve dönüşümleri sağlıklı irdelememiz gerekiyorsa buna önce siyasetin nasıl dizayn edildiği noktasından bakmak gerekir. Zira yönetici kadroların yanlışa zorlanmadan alttaki kadroların büyük günahı işlediğini düşünmek haksızlık olur.

“Milli orduya kumpas kurulmuştur” sözü Türkiye’de ordu için tespit edilmiş ve söylenebilmiş bence en doğru sözdür. Bu kumpas bir defaya mahsus değildir elbette. Hiç şüphesiz yılları kuşatan serüvene sahiptir. Bu ülkede onlarca Muvazzaf Subay ve Genelkurmay Başkanı hapse tıkılarak siyaset sopası güçlü ellerde olduğu gösterisi geliştirilerek orduya şekil verilmeye çalışılmıştır.

Sayın Cumhurbaşkanının Başbakan iken Ergenekon dosyasının savcısı benim sözleri Cumhurbaşkanı yani Başkomutan olduğunda; Kandırıldık, “Milli Orduya Kumpas Kurulmuş” paradoksunu maalesef gözler önüne sermiş ve siyaset-ordu ilişkisini trajik bir biçimde ortaya koymuştur.

Fatih Alim Daşpınar 

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » »
2957 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.