logo

Öğrenci Olmaktansa Talebe Olmaya Ne Dersiniz?

Öğrenci Olmaktansa Talebe Olmaya Ne Dersiniz?

Öğrenci Olmaktansa Talebe Olmaya Ne Dersiniz?

talebe olmak

Okumak,  İslam’ın vahiy diliyle insanlığa ilk emridir. Hz. Peygamber- bir ümmi olarak- ilk bu emirle karşılaşmıştı.  “Seni yaratan Rabbini adıyla oku..” diye devam eden Alak Suresinde geçen bu emir, en çok da insanlığın yaşadığı buhrana çarenin nerede aranması gerektiğine ilişkin bir uyarıdır belki de. İnsanı kuşatan-menşei ne olursa olsun- cehalete çare ararken önce buradan başlamalı, “kendini bilmekten” uzak bir öğrenci üreten bugünün eğitim ufkuna bu kaynaktan reçete sunmalıyız.

Ali şeraiti, beşer olmak ile insan olmanın aynı şeyler olmadığını dile getirirken insanı anlamak için biyolojik çerçevenin yeterli olmadığını İnsan olmanın bir takım kabulleri ve tekamülü ortaya koyuyor “İnsanın Dört Zindanı” adlı eserinde. Bu yönüyle bakıldığında beşeri insan kılan tekamül süreci, “Yaratan Rabbinin adıyla ….” başlayan bir okuma ile başlar. “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” tespiti,  vahiy diliyle öğrenmenin ve bilginin derinliğini anlamak bakımından ayrı bir tartışma konusudur.

Medeniyet dünyamıza baktığımızda, bilgi/ilim, ulaşılması gereken hazine, öğrenci ise bu hazineyi arayan talebedir. Adına “ağyarını mani efradını cami’”  bir kavramsal muhtevayı haiz kelime olarak Hoca ise bu hazineye ulaşmada “dizinin dibine oturulması gereken” önemli bir aktördür.

Bilgi talep edilen olmaktan, sunulan bir malzemeye dönüşünce, eğitimin merkezine öğrenci  yerleştirilmiş, yeni yetme tabirle “öğrenci odaklı eğitim” maarif dünyamıza  “tek reçete”  olarak sunulmuştur. Bu durum, kanımca, bir açıdan “gömleği yanlış yerden iliklemek” olarak tanımlayabileceğimiz bir savrulmadır. Zira bu anlayış, öğretmeni ve bilgiyi değersizleştiren ilme/bilgiye olan talebin, aslında öğretmene/hocaya talebe olmaktan geçtiğini ıskalayan bir yanılgıdır. Bu yanılgı, bir taraftan öğretmeni yaptığı işten manen mutlu olmasını sağlayan bir huzurdan ve ibadet aşkıyla görev yapmaktan uzaklaştıran moral bozucu bir durum iken diğer taraftan bilgiye ve dolayısıyla öğretmene saygıyı kendi dünyasında karşılığını bulamayan bir öğrenci profiline neden olmaktadır.

Son günlerde eğitim camiası ile ilgili haberlere bakıldığında bu savrulmanın hangi boyutlara ulaştığını rahatlıkla görebiliriz. Kendisine düşük not verdiği gerekçesiyle öğrencisi tarafından bıçaklanan öğretmenden, veli tarafından çok basit gerekçelerle tartaklanan eğitimciye kadar pek çok olaya şahit oluyoruz bu günlerde. Uç bir ifadeyle söyleyecek olursak, “eti senin kemiği benim..” algısının hüküm sürdüğü günlerden öğrencinin kutsandığı noktaya evrildik deyim yerindeyse.  Öğrenciyi nesneleştiren bu durumu elbette tecviz edemeyiz; Ancak bunu ifrat olarak değerlendirirken öğrenciyi dokunulmaz kılan, her şey öğrenci için demenin de öğretmeni itibarsızlaştıran bir tefrit olduğunu görmezden gelebilir miyiz?

Tüm bu sorunlu yaklaşımların arasında mutedil bir yol yok mudur? İlme saygıyı öğretmene saygı ile eşdeğer gören ve öğrenciyi de olması gerektiği noktaya çekerek her hak sahibine hakkını veren bir yoldan bahsediyorum bu soruyu sorarken. Şu sese kulak vermeli belki;

İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendin bilmezsin
Ya nice okumaktır

Okumaktan murat ne
Kişi Hak’kı bilmektir
Çün okudun bilmezsin
Ha bir kuru ekmektir

Dizeleriyle Yunus belki bize bir yol gösteriyor. Öğrenmenin nasıl bir tekâmül süreci olduğunu bu sözlerle anlayabiliyoruz belki. Burada taşların yerine oturmasından söz ediyorsak esastan çözümlü bir başlangıç gerekiyor. Bu başlangıç bize bir sorumluluğu hatırlatıyor.

Bilgiyi sunulan bir ürün olmaktan kurtaracak ve öğretmeni merkeze alarak öğrenciyi ilmi/bilgiyi talep eden bir talebe noktasına götüren yeni bir başlangıç. Kelimenin tam anlamıyla tekrar edecek olursak;

Gömleği doğru yerden iliklemeliyiz. 

Etiketler: » » » » » » » » »
1773 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.