logo

Putin’in Asıl Niyeti

Putin’in Asıl Niyeti

Putin’in Asıl Niyeti

Putin’in Asıl Niyeti

Orta Doğu cadı kazanı kaynamaya devam ederken bölgenin jeopolitik durumu, farklı etnik yapısı ve mezhepsel özellikleri, ayrı menfaatleri kovalayan Rusya’dan İran’a, Fransa’dan Suudi Arabistan’a ve Amerika’ya kadar bir dizi ülkeyi bu alanda karşı karşıya getiriyor.  Rusya’nın bu cadı kazanına olan ilgisiyse Suriye’deki “Lazkiye Üssü” sebebiyle son derece hayati bir önem taşıyor. Akdeniz’e açılan bu hayat kaynağı üssün varlığını sürdürmesi, İran-Irak savaşından beri desteklediği Esad ailesinin Suriye’de varlığını sürdürmesiyle sımsıkı ilişkili. Mağdur ettiği vatandaşları, başta Türkiye ve Lübnan olmak üzere göçmen statüsünde…

Ülke dışında yaşayan Esad yönetimi, son günlerde DAEŞ terör örgütü bahane edilerek ülkeye yağdırılan bombalar sebebiyle en saadetli günlerini yaşıyor. Rusya, müttefiki Esad’ın 1 Ocak 2016’da başlayacak uluslararası görüşmelere en avantajlı girmesini sağlamak için az bir vakit kala tüm gücünü kullanarak bölgeyi ablukaya almış vaziyette.

Ekim ayından beri, PKK-PYD ve DAEŞ tehditleri sebebiyle sınır güvenliği riski üst düzeyde bulunan Türkiye, uçaklarıyla sınır ihlalleri yapan Rusya’yı uyarmış, uluslararası haklarından doğan angajman kurallarını hatırlatarak sınır ihlalleri sebebiyle tavizkar olamayacağını belirtmişti. Türkiye’nin düşürdüğü Rus uçağının ardından ortaya çıkan tepkiler, Rus tarafının uzun zamandır bunu beklediğini, hazırlığını bu ihtimale göre yaptığını açıkça gösteriyor. Olayın iki gün sonrası 26 Kasım’da S 400 füzelerini Lazkiye’deki üsse yerleştirmiş bulunuyordu. Uçağı düşürülmüş, görünüşte mağdur bir ülkenin sert refleksleri gibi görünen durum, bir oldubittiye dönüştü ve kimsenin itiraz sesini yükseltmesine imkân kalmadan bölge üzerindeki Rus çevrelemesi adım adım tamamlandı. Akdeniz’deki savaş gemilerini, füze seyir kapasiteli denizaltılarını arttırdı. S 300 türü füze atma kapasiteli Moskova adındaki savaş gemisini Lazkiye’ye gönderdi ve Limasol limanını kullanma iznini aldı.

Dünya olup bitenleri izliyor ve 90’lı yıllarda zayıflayan 2000’lerde hızını artırıp Putin’in şahsi ihtirasıyla iyice dizginlenemez hale gelen Rusya, NATO’ya açıkça meydan okuyor. Başkan Obama’nın dünya arenasında bıraktığı güç alanını, her konuşmasında büyük Rusya kavramına işaret eden Putin dolduruyor. Dünyada silah sanayi satış kaleminde ikinci, silah üretimindeyse üçüncü ülke olarak bir zamanlar çöktü zannedilen Rusya’nın ne denli sağlam adımlarla geldiği artık açıkça görülebiliyor.

Uluslararası kamuoyu, başta ABD olmak üzere, Türkiye’nin haklı gerekçelerle uçağı düşürdüğünü, ellerindeki konuşma kayıtlarının Türk tarafınca açıklanan kayıtların doğruluğunu teyit ettiğini belirtiyorlar. Fakat haklı olmanın anlam taşımadığı ve gücünüz ölçüsünde haklılığınızı kabul ettirdiğiniz bir dünyada yaşıyoruz. NATO ülkelerinin yarım ağız duruşları gösteriyor ki ABD’nin Rusya büyümesi ve çevrelemesi karşısında gücünü göstermesi –en azından Obama dönemi için- pek mümkün görünmüyor. Ukrayna ve Kırım olaylarında Putin tereddütsüz bütün ekonomik yaptırımları göze alarak yayılmacılığını sürdürdü ve NATO tarafından etrafının sarılmasına izin vermeyeceğini gösterdi.

Sonunda Türk-Rus ilişkilerinde elimizde kalan, 30 milyar doları aşan bir ticari hacmin ürettiği ekonomik baskıdan ibaret. Gelirleri, petrol ve doğalgazın dünya piyasalarında düşmesiyle yarı yarıya azalan bir devlet Rusya. En son Kırım’ı topraklarına kattığı için ABD’ nin başını çektiği dünya devletlerinin ekonomik yaptırımları altında zor günler geçiriyor. Son üç yılda 300 milyar dolardan fazla yabancı yatırım, iktidarın güvensiz politikaları sebebiyle ülkeden çekildi. Acılara dayanma gücü Avrupa milletleriyle kıyaslanmayacak kadar yüksek bir toplum Rus halkı. Ekonomik açıdan daralmaya başlayan bir ülkede, yüzde 80’lere yaklaşan Putin’in halk desteği bakalım daha ne kadar süre devam edecek.

Uçağın düşürüldüğü günden bu yana Putin’in aklıselimini tamamen yitiren ve bir diktatörün ağzında çıkabilecek şiddet ve keskinlikte cümlelerini dinliyoruz. İhanet, arkadan bıçaklama, bedel ödetme gibi tehditkâr açıklamalarından hemen sonra, başta yatırımlarımız ve gümrük kapıları üzerinden yaptığı uygulamalarla, sonraki adımlarının neler olabileceğini gösterdi. Türkiye birçok uluslararası hak doğuracak, ağır tazminat gerektiren bu keyfi uygulamaları şimdilik dikkatle seyrediyor ve tansiyonu düşürmek için defalarca girişimde bulunuyor.

Krizin derinleşmesi elbette iki ülkenin de canını yakacak; fakat gerginlik bahanesiyle hemen güneyimizde olup biten gelişmeler karşısında sessiz kalmamamız hayati önem taşıyor. Türkiye’nin kırmızı çizgisi Suriye’deki PYD’nin Cerablus’un batısına geçmemesiyle ilgili. Temmuz ayında yapılan görüşmelerde ABD, bu duruma dikkat edeceğinin sözünü vermiş ve şimdiye kadar da bu mevzuda hassas davranmıştır. Rusya, Türkiye’ye ceza kesmek için PYD’yi bu konuda destekleme yoluna gidebilir ve bu da artık kartların tamamen açık oynanmasını gerektiren başka bir durumu ortaya çıkarır. 

Ülkemiz, umuyoruz ki orada yaşayan soydaşlarına sonuna kadar sahip çıkacaktır. Elimizdeki istatistikler gösteriyor ki DAEŞ’i bombalamak maksadıyla Rusya’nın yaptığı hava saldırılarının yalnızca yüzde 15’i bu örgüte yöneliyor. Asıl bombalananlar ılımlı muhalifler ve Türkmenler. Görüşmelerin başlamasına 20 gün kala, 7 milyon vatandaşı dünyanın her yanına dağılmış zalim bir yönetim, ülkenin geleceğinin tartışılacağı masada, utanıp sıkılmadan Rusya’nın hediye ettiği avantajlarla oturacak gibi görünüyor.

Ülke içinde en çok canımızı acıtansa körü körüne AK Parti düşmanlığını Putin sevdası ve hayranlığına dönüştürmeyi başaran çok sayıda vatanperverin bulunduğunu görmektir.

Ahmet Çağan

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » »
1350 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.