logo

Sahada Olacağız

Sahada Olacağız

Sahada Olacağız

sahada-olacagiz

Bütün tarafların üzerinde anlaştığı Musul harekâtı için artık geri sayım başladı. Irak merkezi yönetimi adeta mermi atmadan boşaltıp DAEŞ’e teslim etmişti tarihi kenti. Maliki döneminde dünyanın da şaşkınlıkla izlediği süreçlerin nihayetinde Irak’ın ikinci büyük kenti birkaç gün içinde teröristlere terk edilmişti. Obama’nın da şiddetle Maliki’yi suçladığı ve onun görevden uzaklaşmasıyla neticelenen gelişmeler, perde önü ve arkasıyla ilginçlikler taşımıştı.

Saddam’ın demir yumruğuyla ülkeyi yönettiği yıllarda Şiiler, büyük oranda yönetici kadrolardan uzaklaştırılmış, uzun seneler boyunca temsil yetenekleri son derece sınırlı olmuştu. Şii Maliki iktidara geldiğinde özellikle mezhepsel bir ayırıma izin vermeyeceğini ve herkesin ayırım duygusu yaşamadan ülkenin eşit vatandaşları olacağını söylese de hükümetinin ilk günlerinden itibaren durum tam tersi oldu. Musul’u DAEŞ’e terk ediş dönemi, Sünni kesimin korkutma, tutuklama ve idam cezalarıyla baskı altına alınıp Maliki hükümetini en az DAEŞ kadar tehlikeli görmeleri sonucunda ortaya çıktı.

Türk askerleri Başika bölgesinde 2015 Kasım’ından beri çoğunluğu Barzani yanlısı Kürt gruplar olan beş bini aşkın bölge insanına askeri eğitim veriyor. Başından beri bu faaliyet, bir gün Musul’un geri alınışında kullanılmak üzere planlanmıştı. Şimdi artık o günlerin kıyısındayız ve Irak merkezi yönetimi yolgeçen hanına dönmüş Irak topraklarında Türk askerinin varlığından rahatsızlık duyuyor. Tarihsel zeminde, hem DAEŞ’in hedef aldığı bir ülke olarak hem de Halep’te olduğu gibi facialı bir görüntü ortaya çıkarsa Musul’dan kaçacak sivillerin ilk yöneleceği ülke olmak vasfıyla, Türkiye bölgede olup biten her şeyin dibine kadar içinde olmak zorundadır.

ABD’nin PYD meselesinde düştüğü çelişkili pozisyon ve müttefiki Türkiye’ye karşı takındığı durum, Amerika’nın içinde bile rahatsızlıklara sebep oluyor. Türkiye’yi alternatif ittifaklara iten, tarihi müttefiklik ilişkisindeki bu keskin kırılma, ABD’yi, kendisi itiraf etmese bile, terör örgütleriyle aleni biçimde ortaklık yapan bir ülke durumuna düşürdü. Meydanı bu ölçüde Rus güçlerine bırakması ve alışıla gelen misyonunun çok dışında pasif bir ülke görüntüsü içinde olması iç siyasette de Obama hükümetinin şiddetle eleştirilmesine neden oldu. Bir süper güç için herhalde pek hayırlı olmayan bu pozisyonu ne kadar devam ettirecek bilinmez ama bu haliyle ABD, bölgenin geleceği için bir planı olsa bile taktik adımlarının hesaplanmasında en baştan beri ciddi hatalar içinde. Gelinen noktada, Rusya’nın Suriye’de kendi açısından gösterdiği planlama ve uygulama başarısını, Irak’ta göstermekten çok uzak görünüyor.

Irak ve Suriye toprakları önceki sınırlarından, idari yapılanışından farklı biçimde yeniden biçimlenecek önümüzdeki günlerde. Bu haliyle de bölge oldubittilere çok açık gözükmekte. Ukrayna, Kırım krizleriyle uğraşan ve uluslararası yaptırımlara muhatap olan Rusya, ağır bir ekonomik sarmalın içindeyken Suriye’ye gelip Esed üzerinden tüm stratejik üslerini güvenlik altına alıverdi bir anda. DAEŞ’e karşı uluslararası güçlere destek bahanesine sığınarak kendi menfaatlerinin dışında hiçbir şey için orada bulunmadığını gösterdi. Bu tarihten sonra Rusya’nın çevrelediği bölgelerden asla çıkmayacağını ve durumu kabullenmekten başka kimsenin bir çaresinin bulunmadığını da görüyoruz.

Türkiye, ülke içinde darbecilerin tasfiyesini gerçekleştirirken, sınırlarımızı ve ülkenin içini her gün daha da şiddetle tehdit etmeye başlayan terörle mücadele için güneye inmekten başka yol kalmadı. Rusya’yla aramızın yeniden eski sıcak ilişkili hale dönüşü, Suriye’den başlayan harekâtta ordumuzun daha da rahat hareket etmesini sağlayacak. Birliklerimizin ilerleyişi esnasında mümkün mertebe orada bulunan her yapıyla bir biçimde ilişki kurmaya, diğer devlet ve daha küçük çaplı güçler tarafından ortak düşman ve hedef gösterilmemeye bilhassa dikkat etmemiz gerekiyor. Askerimizin orada tamamen terörist yapılarla mücadele ettiğini, kimsenin toprağında gözümüz olmadığını ama ülkemizi hedef alan hainliklere de sınırımızın içinde bekleyerek rıza göstermeyeceğimizi tekrar tekrar duyurmamız gerekiyor.

Dış dünyada ülkemizi mezhepçi politikalar izliyor gibi göstermek, fetih duygusu ve eski imparatorluk günlerinin romantik hayallerinin peşinde diye sunmak niyetinde olan bazı yapıların argümanlarının “içimizdeki yeminli muhalifler” tarafından da hemen benimsendiğini gözden kaçırmamak gerekiyor. Aynı kısır kafalar daha yakın döneme kadar Türkiye’nin başını kuma gömüp sınırımızın hemen ötesinde insanlar öldürülürken ve bölge istikrarsızlaşırken cereyan edenleri, büyük bir sabırla izlemesi gerektiğini de savunuyorlardı. Yurtlarından çıkmak zorunda kalanlar sınırımıza dayandığında kapıları kapatmak ve masum sivilleri ölüme terk etmek gibi son derece insancıl (!) düşünceler de o zihinlerin kara vicdanlarına yakışır olgunluktaydı.

Ahmet Çağan

Etiketler: »
1697 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.