logo

SEVR’DEN LOZAN’A “MİLLİ MİSAK” (28 OCAK 1920)

SEVR’DEN LOZAN’A “MİLLİ MİSAK” (28 OCAK 1920)

SEVR’DEN LOZAN’A “MİLLİ MİSAK” (28 OCAK 1920)

Yaygın olarak bilinen ismiyle Misak-ı Milli kavramına neden Milli Misak diye başladım? Belki de bir yanlış algıyı değiştirmek için. Bu yanlış algıya göre Misakı Milli denildiğinde hepimizin aklına milli sınırlarımız gelmektedir. Hâlbuki misak, yemin (ant) anlamına gelmektedir. Bu durumda Misakı Milli, Milli sınırlar değil, Milli yemin anlamına gelir.

Bu kavramsal yanlış algı keşke ismiyle sınırlı kalsaydı, ya içerik olarak gerçekleşti mi bu yemin? Hayır.

Yüzyılların hesaplaşması Şark Sorunu, 30 Ekim 1918’de bir mütarekeden çok paylaşma planlarının su yüzüne çıkması olarak bilinen Mondros Ateşkesi ile çözüme kavuşmaktaydı!

Ateşkese dayanarak elde kalan son kale Anadolu’da işgale uğramış, Müslüman Türkün şeref ve haysiyeti ayaklar altına alınmıştı. Bölgesel direnişçilerin, mandacıların, ayrılıkçıların ve yanlış bilinen işbirlikçilerin olduğu çok çirkin hesaplaşmaların bulunduğu mütareke yıllarında Anadolu bir kez daha şahlanmak için ayağa kalktı. Anadolu’nun değişik vilayetlerinden gelen mebuslar İstanbul Fındıklı’da hem de itilaf donanmasının zırhlılarını çevirmiş olduğu Osmanlı Mebus-an Meclisinde bir haksızlığı haykırıyordu.. Misakı milli

12 Ocak 1920’de toplanan Mebus-an Meclisi içerinde oluşturulan felahı vatan grubu Ali Şükrü Bey, Rauf bey ve Kara Vasıf Beylerin önderliğinde Milli mücadelenin hiç şüphesiz en önemli kanunu olan Milli Misakı hazırladılar.

* Arap kökenli halkın oturduğu aynı zaman da Mondros Mütarekesi imzalandığı tarihte yabancı devletlerin işgal ettikleri bölgelerin gelecekleri, halkın serbest ve kendi oyuyla belirlenecektir;  Mütakere sınırları içerisinde Osmanlı – İslam çoğunluğunun çoğunluk olarak yerleşmiş bulunduğu kısımların tümü, gerçekte ya da hükmen hiç bir neden ile birbirinden ayrılmayacak bir bütündürler.

* İlk serbest bırakıldıkları anda tekrardan kendi istekleri doğrultusunda anavatana katılan Kars, Ardahan ve Batum’da gerekirse tekrardan bir halk oylaması yapılabilecektir.

* Batı Trakya’nın hukuki durumu da, halkın kendi özgürlüğü içinde verecekleri oylarla saptanacaktır.

* İstanbul ve Marmara Denizinin her türlü güvenliği, tehlikeden uzak tutulması, Boğazların ise ticaret gemilerine açılması ilgili devletler arasındaki anlaşma ile sağlanmalıdır.

* Misak-ı Milli kararları doğrultusunda belirlenen ilkeler çerçevesinde azınlıkların hukuki hakları, komşu ülkelerde yer alan Müslümanların da aynı haklardan yararlanması koşuluyla azınlıklar güvence altında olacaktır.

* Türkiye’nin siyasal, adli ve mali olarak tam bağımsızlığı kabul edilecektir; bu konularda hiç bir kayıt ve kısıtlama getirilmeyecektir.

28 Ocak 1920’de Osmanlı Parlamentosunca oy birliği ile kabul edilen Milli Misak görüldüğü gibi yalnızca sınırları ifade etmiyor. Kapitülasyonlar, azınlık ayrıcalıkları ve boğazlar gibi meselelerde de bağımsızlığımızı kısıtlayan durumları reddediyor. Ayrıca yalnız Türk topraklarının bölünmez bütünlüğü değil mütarekeden önce işgal edilen ve Arapların çoğunlukta yaşadığı yerlerden de vazgeçilmiş değildir.

Mebus-an Meclisinin dağıtılmasına ve İstanbul’un işgaline sebep teşkil eden bu cesurane kanun Ankara’da açılan TBMM tarafından da milli mücadelenin rotası olarak belirlenmiş olup zaferin kazanılması durumunda bu yeminin gerçekleştirileceği meclis kürsüsünden defalarca haykırılmıştır.

1922 Eylülünde milli mücadele kazanılmış, Yunan denize dökülmüştü! TBMM üyeleri şimdi bu yemini gerçekleştirmek için Lozan heyetini uğurlarken ellerini ovuşturup askeri zaferin diplomatik bir başarıyla taçlandırılmasını bekliyorlardı. Ancak Lozan’da TBMM gibi düşünmeyen bir heyetle itilaf devletlerinin temsilcileri milli yemini bozma konusunda neredeyse hemfikir olmuşlardır. İstanbul’da edilen yemin Lozan’da bozulmuştu. Anavatana halk oylamasıyla katılan Batum ve Batı Trakya ile Adalar, Hatay pazarlık konusu bile yapılmadan sınırlarımız dışında kalmıştır. Hukuken Osmanlı mülkiyetinde bulunan Mısır, Kıbrıs ve Sudan söz konusu bile yapılmadan İngiltere’ye bırakılmıştır. Milli topraklarımızdan bir tek Musul dava edilmiş, o da kurtarılamamıştır. Hele Boğazlar, idari, siyasi, askeri ve ekonomik her türlü kısıtlamalar ile Türkiye kendi toprakları ve karasuları üzerinde dahi hâkimiyetini Boğazlar Komisyonuna terk etmiştir. Konumuz icabı Lozan’ın maddi kayıpları ile yetinmek durumundayız.

4.5 yıllık milli Mücadele zaferi ve Milli misak Lozan’da paçavraya çevrilmiş olup, ‘minareyi çalan kılıfını hazırlar’ darbı meselinden yola çıkılarak Osmanlı Sevr’i kabul etti. Oysa TBMM tam bağımsızlığımızı ilan eden Lozan’ı imzaladı, denir. Tarih ilmi açısından en büyük ahmaklıklardan biridir, Sevr ile Lozan’ı kıyaslamak.

Çünkü biri mağlup bir devletin, diğeri galip bir devletin imzaladığı antlaşmalardır. Kaldı ki İngiliz tarihçi Arnold Tonbyee’e göre Sevr ile Lozan arasında İngiltere açısından pek de bir fark yoktur.

Lozan’ı illaki bir ölçeğe tabi tutacaksak bu Misakı Milli olmalıdır. Neyi amaçlıyorduk ne oldu? Eğer bu soruya mantıklı ve tarafsız cevap verebiliyorsak o zaman Sevr’i de Lozan’ı da Misakı Milliyi de anlamışız demektir.

Mehmet Özkaraman

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » »
2547 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.