logo

Sınavla Ne Seçmiş Oluyoruz?

Sınavla Ne Seçmiş Oluyoruz?

Sınavla Ne Seçmiş Oluyoruz?

Milli Eğitim Bakanlığı, “Öğretmenlerimizle 2023’e Projesi” kapsamında öğretmenleri mesleki yeterliklerini, bilgi, beceri ve yetkinliklerini geliştirmek amacıyla seminere almaya başladı. Gönüllülük esaslı bu çalışmayı takdir ettiğimi söylemeliyim. Orada yapılan bir paylaşım dikkatimi çekti. Eğitim hakkında herkesin ve her kesimin konuştuğu gerçeğini ön yargıya dönüştürmeden dinledim. “Çocuklarımız, eğitimi değiştirebilirsek makinelerle rekabet edebilir” diyordu, Ali Baba’nın kurucusu Jack Ma. Eğitimin büyük bir mesele olduğunu, “Eğer öğretme şeklimizi değiştirmezsek 30 yıl sonra başımız beladan kurtulamayacak!” diye de endişesini aktarıyordu bu paylaşımda. “Öğretmenler bilgi üretmeyi bırakmalılar; değerler, inançlar, bağımsız düşünmek, ekip çalışması ve başkalarına değer vermek” gibi beşeri insan kılan özellikleri öğrenerek büyümeli çocuklar diyordu özetle.

Eğitime dair sürekli yenilik ve sistem üzerine planlamalar -iyi niyetle bakıldığında- belli ki böylesi bir kaygının sonucu. Ancak -düğme baştan yanlış iliklenince- bir türlü dikiş tutturamıyoruz. Kamuoyu her değişiklik gündeme geldiğinde “Bu ne zaman değişecek?!” merakıyla yaklaşıyor meseleye. Ben eğitimle ilgili bu çabaların, bir cerrahın bedene operasyonuna benzetiyorum. Nasıl ki, vücudun hastalıklı alanını temizlenirken, sağlıklı kısmına zarar verilmediğinde -veyahut en az zararı verildiğinde- iyi bir cerrah olunur. Eğitimin ana unsurlarından olan öğrenciyi ilgilendiren bu türden değişiklikler söz konusu olduğunda da böylesi bir hassasiyet söz konusu olursa maksat hâsıl olur.

OKS, SBS, TEOG derken, şimdilerde adını koymakta zorlandığımız yeni bir eğitim modeli ile karşı karşıyayız. Ortaokuldan liseye geçiş sürecini planlayan bu yöntemlerin her biri ne yazık ki mezuniyeti yeni cerrah acemiliği ile bir tarafı düzeltirken diğer tarafı tahrip etmeye devam ediyor. Umutları örselenen, kaygıları artan bir kitle üretiyoruz her seferinde. Oysa “yolun yarısını kat etmiş” yolcuya “yeni yol” çizmek önce yola ve yolcuya zulümdür. Derenin ortasında at değiştirir gibi, eski sisteme göre hazırlanan öğrencilere yeni sistem üzerinden planlama yapmak ve onların umutlarını, motivasyonlarını olumsuz yönde etkilemek de böyle bir haksızlıktır.

Bir taraftan öğrencinin, resim, müzik, spor gibi sosyal yönlerini esas alan, birlikte iş yapabilme inanma, bağımsız düşünme ve başkalarına değer vermek gibi insan olma vasıflarını önceleyen bir anlayıştan söz ediyoruz, diğer taraftan öğrenciye ne kadar bilgi yüklendiğini ölçen sınavlar planlıyoruz.

Eğitim sistemimizde yapılan son değişikliklerden bahsediyoruz evet. Bu sistem, okulları önce “nitelik” kavramı üzerinden ayrıştıran ve çoğunluğunu “mahalle mektebi” olarak zorunlu adres ilan eden, yan etkileri eskisinden daha fazla olacak bir model olma riskini taşımaktadır. İyi niyetle yapılan değişiklikler, bazen bizi amaçlamadığımız bir sonuca götürebilir. TEOG hayata geçirildiğinde neler hayal edilmişti bir hatırlayalım. Okulların kalitesini, öğretmenlerin performanslarını, özel okulların hormonlu notlarını, hizmet içi eğitim planlarını, kariyer sistemini tek celsede düzeltecek bir sistem olacaktı. Bu hayal ancak dört yıl sürdü. Gördük ki TEOG, öğrencileri uzaklara dağıtan, okulları veli nazarında taban puanına göre değerli kılan bir sisteme dönüştü.

Şimdilerde ise yeni bir yol tutmaya çalışıyoruz. Öğrencilerimizi liselere yerleştirirken, yüzde sekizlik üst dilimi “Öğretmenlerimizle 2023’e Projesi” nde anlattığımız hakikatleri yok sayarcasına yine “öğretilen bilgi” yi ölçen sınavla tespit edip, görece daha başarılı liselere yerleştireceğiz. Sınavla öğrenci alan okullarımıza yerleşmeyi başaran öğrencilerimiz -güya- daha iyi eğitim almayı hak edecekler. Aynı zamanda onların öğrenme kabiliyetlerini keşfetmiş olmanın haklı gururuyla geleceğimizi sağlama almış olacağız.

Daha çok bilgi yüklü bu zeki öğrencileri, diğer öğrencilerden soyutlayıp başarılı liselerde daha iyi eğitme yöntemi mi tercih edilmelidir. Yoksa bütün öğrencilerin herhangi bir konuda mutlaka yeteneği vardır, bu aşamada bütün öğrencilerin yeteneklerini keşfederek, yetenekleri doğrultusunda toplumun tamamını eğitmek mi doğrudur diye düşünülmelidir.

Bir ülkenin kalkınması için -Jack Ma’nin de dediği gibi- makinelerle yarışacak istisna yeteneklerin oranı yüzde sekiz midir?

Eğitim biliminin doğrularıyla örtüşmeyen yüzde sekizlik dilimli sınavla yerleştirme sistemi, “seçkinci okullar ve öğrenciler grubu” oluşturacaktır. Diğer okullara yerleşen öğrenciler kendilerini başarısız ve değersiz hissedecektir. Bu sonuç telafisi mümkün olmayan başkaca sorunlara yol açacak ve bir önceki modelden daha fazla sorun üretecektir. Bunun yerine, yetenekleri önceden keşfeden, tüm okulları aynı değerde gören bir anlayışı ıskalamadan var olan yetenekleri planlayan bir model üzerinde kafa yorulmalıdır.

İdris Şekerci
Eğitim Bir Sen İstanbul 6.Nolu Şube Başkanı

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » »
1715 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.