logo

Tarih hiçbir zaman geçmiş değildir

Tarih hiçbir zaman geçmiş değildir

Araştırmacı, Tarihçi, Yazar Abit Yaşaroğlu ile Kitaplarını ve Tarihi konuştuk…

Öncelikle sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

1968 İstanbul doğumluyum. Aslen Bayburtluyum. İlkokul, ortaokul ve liseyi Sanayi Mahallesi’nde okudum. Ortaokul ve Liseye eski adı Şişli İmam Hatip Lisesi’nde başladık Kağıthane İmam Lisesi’nde bitirdik. İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü mezunuyum. Yüksek Lisansı da aynı bölümde bitirdim. 91 yılından itibaren Tarih öğretmenliği yapmaktayım. Şuan Kağıthane Anadolu İHL’de Tarih Öğretmeniyim. Evliyim, üç kızım ve bir oğlum var.

Tarihe ve okumaya ilginiz nerden başladı?

Herkesin hayatında bir dönüm noktası bir olay vardır. Benim içinde okumak önemli bir olaydı. Hiç unutmam ilkokul yıllarında babam bana her sabah iki ekmek bir gazete aldırırdı. O zaman ki sağ kesimin okuduğu Tercüman Gazetesi’ni alırdım. Ve babam her gün bana Yavuz Donat, Rauf Tamer ve Ahmet Kavaklı yazılarını okuturdu. Ben bunu o zamanlar şöyle algılardım; babam benim okumamı ilerletmemi istiyor. Ama şuanda anlıyorum ki babam daha çok o camia ile o cenah ile fikirleriyle tanışmamı istiyormuş. İkinci dönüm noktam ise imam hatibe giderken sene sonunda kitaplar yırtılır ve atılırdı. Hiç unutmuyorum Emin Oktay’ın tarih kitabını bir yol kenarında bulup merakla onu almıştım. Ve ben Emin Oktay okumaya başlamıştım. Emin Oktay kronolojik tarihçiliğin ustalarındandır. Yani olayları peş peşe dizer ve bir sürü bilgi yığını vardır. Ben o bilgi yığınları arasında kendimi buldum ya da kendime bir yer buldum diyebilirim. O tarihten itibaren tarih kitaplarını okumak benim için bir zevk oldu. Bazen insanlar kalın kitapları gördükleri zaman dehşete düşerlerdi oysaki Aydın Yayınevi’nden çıkan Abdullah Aydın beyin 1000 sayfalık kalın “Peygamberler Tarihi” kitabı bana çok sıcak gelirdi. Okumak ve Tarih benim için önemli iki tane alandır diyebilirim.

Tarihci Yazar Abid Yaşaroğlu Eserleri

Şimdiye kadar kaç eser çıkardınız?

İlk kitabım 5 ciltlik “Tarihten Yansımalar” 2007 yılında Pınar Yayınları’ndan çıktı. Bu kitaptaki yazılar 10 yıl boyunca Ümran Dergisi’nde “Yansımalar” köşesinde yazmış olduğum kısa ve insanları sıkmayacak tarihi malumatlardır. Bu yazıları toparlayıp bir kitap haline getirdik. 2.Kitabım “Yahudilik ve Siyonizm Tarihi” 2010 yılında Pınar Yayınlarından çıktı. Bu kitabı; BBP’nde vermiş olduğum bir seminerde yapmış olduğum konuşmadan yola çıkarak ve Tuncay Çelik arkadaşımızın vesilesiyle kitap haline getirdik. Ona da sizin vasıtanızla teşekkür ediyorum. 3.Kitabım “Hz. Ali Dönemi Siyasi Çekişmeler” 2015 yılında Akıl Fikir Yayınları’ndan çıktı. Bu kitabı da Araştırma Kültür Vakfı’nda yapmış olduğum semineri biraz daha genişleterek kitap haline getirdik. Bu kitabın çıkmasında destekleri olan Metin Ünlü ve Osman Koca’ya da teşekkür ederim. 4.Kitabım “Pargalı İbrahim” 2015 yılında Afba Yayınları’ndan çıktı. En son 5.Kitabım “Popüler Tarih-1 ve Popüler Tarih-2” Kitap Kahvesi Yayınları’ndan 2016 Mart ayında çıktı.

Popüler Tarih Abid Yaşaroğlu

Neden Popüler Tarih?

Tarih deyince çocuklarımızın özellikle okuldaki öğrencilerimizin aklına rakamlar ve ezberler geliyor. Bir sürü olayı peş peşe ezberlemek bir papağan gibi tekrarlamak çocuklar için sıkıcı oluyor. Hiç unutmuyorum bir çocuğa sormuştum; sevdiğin bir sanatçıdan bana söyleyebileceğin bir şarkı bir türkü var mı? Çocuk hangisini istiyorsunuz söyleyeyim dedi. Yani x sanatçısının bütün şarkılarını biliyor musun? Evet hepsini bilirim siz söyleyin yeter ki dedi. O zaman şunu fark ettim. Bir şeyi öğrenmek için sevmek gerekiyor. Özellikle tarih için böyle. Üç tane ismi ezberleyemeyen çocuk bir sanatçının onlarca parçasını peş peşe size okuyabiliyor. Demek ki bir sıkıcılık var. Tarihin içindeki ilginç olayları, anekdot bilgileri çocuğa ilginç gelecek olayları ön plana çıkarabilirsek o zaman Tarih daha sevimli bir hale dönüşür dedik ve Metin Ünlü’nün destekleri ile “Popüler Tarih” kitabı ortaya çıktı.

Popüler Tarih kitabında neler var?

Kont Drakula’nın başı İstanbul’da. Fatih’e karşı İstanbul’u Savunan İstanbul Şehzadesi. İngiliz tahtında bir cadı var düşüncesiyle öldürülen bir Kraliçe. İki mezarı olan padişahlar gibi konular var. Bu kitapta Tarihi güncel hale getirip çokta ayağa düşürmeden ticari bir meta hale getirmeden tarihle günceli buluşturmaktı amacımız. Bu gibi olaylar çocukların daha çok dikkatini çekiyor.

Pargalı İbrahim-Abid Yaşaroğlu

Sizce yazmak mı okumak mı?

Ben bir yazardan çok bir okuyucuyum. Tarih dediğin zaman okumaya bağlı bir şey. Bir edebiyat, bir roman, bir şiir gibi değil. Ne kadar çok okursanız heybenizde o kadar çok şey biriktirebiliyorsunuz. Yazmayı daha çok okuduğum ve ilginç bulduğum şeyleri arkadaşlarla paylaşmak olarak görüyorum. Kitaplar arasında saklı kalmış bilgilerin unutulmuş ya da unutulmaya yüz tutmuş bilgilerin yeniden gündeme getirilmesini sağlıyorum. Ben buna Kültürel Arkeoloji diyorum. Daha önce bu ifadeye bir yerde rastlamadım. Yani kitaplar arasında kazı yapıyorum kendime göre. Orada bulduğum ilginç bilgileri öğrencilerimle, dostlarımla, arkadaşlarımla paylaşıyorum.

Yahudilik ve Siyonizm kitabınızdan biraz bahseder misiniz?

Yahudilik ve Siyonizm Tarihi Abid YaşaroğluTürkiye’de bazı alanlar vardır ki hem şans, hem de şansızlıktır. Mesela spor; herkes çok iyi teknik direktördür, çok iyi futbol yorumcusudur ve herkes çok rahat konuşur. Din; masa başında üç kişi bir araya geldiğiniz zaman birçok şeyi anlatabilirsiniz. Siyaset; ülkeyi bana teslim edin düzlüğe çıkarayım diyen sokakta bile milyonlarca insana rastlayabilirsiniz. Aslında tarihte öyle aslında şiir de öyledir. Asker de şiir yazarız, ilkokulda şiir yazarız. Herkes şiir yazar. Çocuklarımıza bile kafiyeli ve benzer isimler koyarız. Tarihte öyle, Tarihte insanın bilgisi olmasa bile fikri vardır. Siyonizm, üzerinde çokça konuştuğumuz ama en az bilgi sahibi olduğumuz alanlardan bir tanesidir. Siyonizm’in yansımalarından biri de olan Modern Arap Tarihi de aynıdır. Mesela Araplar topraklarını sattılar, Araplar bizi arkadan vurdular deriz. Ama okuduğunuz zaman bunun böyle olmadığını çok rahat görebiliyorsunuz. Siyonizm konusu kitaplarda var ama biz çok kitap okumuyoruz. Çok kitap alıyoruz belki kütüphanelerimiz de var ama biz gene de kitap okumuyoruz. Okudukça bunun çok fazla bilinmediğini fark ettim ve kitap haline getirdim.

Siyonizm ne demektir?

Günümüzde Siyonizm ile Yahudilik çok karıştırılıyor. Her Siyonist bir Yahudi’dir ama her Yahudi bir Siyonist değildir. Siyonizm -modern bir ideolojidir- Yani 19.Yüzyıl Fransız İhtilali’nden sonra milliyetçilik akımından etkilenerek ortaya çıkan seküler bir harekettir. Siyonistlerin babası olan Theodor Herzl başta olmak üzere Yahudilikle araları iyi değildir, “kitabi” olan Yahudiliğe gayet soğuktur. Ancak Yahudileri bir araya getirecek bir devlet arzusu vardır. Bu devlet önceleri illa Filistin değildi. Arjantin’den Uganda’ya kadar birçok alternatif üzerinde düşünüldü. En son dindar Yahudilerin baskısı ile Filistin üzerinde karar kılındı. Siyonizm deyince akla Theodor Herzl geliyor. Ama Theodor Herzl’den daha önce Siyonizm’i ortaya çıkaran isimleri biz mesela çok fazla bilmiyoruz. Theodor Herzl kimdir? Siyonistleri tek çatı altında toplayan organizatördür.

Hz. Ali Dönemi Siyasi Çekişmeler zor bir isim. Yazarken zorlandınız mı?

Hz Ali Dönemi Siyasi Çekişmeler Abid Yaşaroğlu“Hz. Ali Dönemi Siyasi Çekişmeler” gerçekten zor bir konu. Niye? İncinecek insanlar var. Bizde Tarih, “Tabu alanlarımızdan birisidir” bazen çok tabu yapıyoruz. Yani siyahla beyaz gibi. Dostumuzsa yanlışı yoktur, düşmanımızsa doğrusu yoktur gibi yaklaşıyoruz. Hz.Ali dönemi siyasi çekişmelerin sahabe döneminde olması -bizi üzecek şeylerin olması, meydana gelmesi- dolayısıyla zor bir alan. Elimden geldiği kadar, kaynaklara dayanarak yazdım. Bugünkü İslam dünyasındaki en önemli ayrışmalardan birisidir bu konu. Şiilik ve Sünnilik olayı tarihsel olarak nerde başlıyor? Birilerinin iddia ettiği gibi aşılmaz bir alan mıdır yoksa birbirimizi anlayarak daha rahat aşabileceğimiz bir alan mıdır? Nerde başlamıştır, kaynakları nedir gibi şeylere bir projeksiyon tutmak istedim. Dediğim gibi zor ve çok okunması gereken bir alan. Bu konuda gerçekten bir şeyler yapmak isteyen konunun uzmanları, kesinlikle Arapça ve Farsça bilmesi gerekiyor. Çünkü ana tartışmalar, ana kaynaklar hep o dilde yapılmış. Bu konuda iyi bir eser çıkarmak istiyorsanız Arapça ve Farsça bilmeniz gerekiyor.

Yeni çıkacak kitap çalışmalarınız var mıdır?

Amerika’yı En Son Kristof Kolomb keşfetmiştir diye yazı okumuştum. Müslümanların Amerika’ya gittiğine dair hoş bir makale okumuştum. Aslında bunun birçok kaynakta tekrarlandığını maddi delillerle gördüm. Araplar döneminde Müslümanların Amerika’ya gittiğine dair Muhammed Hamidullah’ın yazılarında ve farklı kaynaklarda görebiliyoruz. Bu farklı kaynakları bir araya getirip “Amerika’ya Müslümanlar Gitmiştir” ile ilgili okuyabileceğimiz bir kitap düşünüyorum. Bir de “Cadılar” konusu. Cadılar batıda ve doğuda nasıl görülmüş. Biz de nasıl görülmüş. Cadıların farklı versiyonu var mı? Gibi konular çok hoşuma gitti. Bunlarla ilgili bir çalışma içindeyim. Birde “Asi Şehzadeler” adlı bir kitap çalışmamız var. İsyan eden şehzadeler kimlerdir? Gerek Osmanlı döneminde gerek öncesinde yaşayan Asi Şehzadeleri konu alan kısa bir kitap olacak. Birde “Sol Okumalar” adlı bir kitap düşünüyorum. Türkiye’de sol üzerine okuduğum yazılardan küçük bir derleme düşünüyorum.

Abid Yaşaroğlu Röportaj-Hasbahce Gazetesi

Konferans ve seminerleriniz var mı?

Konferanslar Anadolu’nun çeşitli yerlerinde; Konya’da, Trabzon’da, Isparta’da oluyor.  En son Almanya’dan bir davet aldım ama zaman yönünden gidemeyebilirim. 3 Mayıs’ta Bağcılar’da 4 Mayıs’ta Ali Emiri’de “Kutül Amare Zaferi” konulu birer konferans vereceğim.

Araplar toprak sattı mı? Bizi arkamızdan vurdular mı?

Araplar toprak sattı derler böyle bir şey yok. 1948 yılında İsrail kurulduğu zaman bile Filistin’deki Yahudi toprağı % 6’dır. 1920’lerden itibaren Müslüman Araplar mücadele etmeye başlamıştır. Mesela Kurtuluş Savaşı sırasında bütün Filistin ve Suriye’deki camilerden Anadolu’daki Milli Mücadele için para toplanmıştır. Mesela İzzettin El Kassam Osmanlı Bayrağı ile savaşmıştır. Mesela Yemen’deki isyan hareketleri 1.Dünya Savaşına biz girince durdurulmuştur. Yani buradan anlaşıldığı üzere Araplar bizi arkamızdan vurmamıştır. Dolayısıyla biz “sağda da, solda da, dindar kesimde de” çok fazla bilgi sahibi olmadan görüş sahibiyiz, fikir sahibiyiz. Ben X görüşüne inanıyorsam fazla okumama gerek yok benim zaten tarihi bir algım var Abdülhamit Kızıl Sultandır bitmiştir. Ben artık Abdülhamit için olumlu bir şey düşünemem. Ya da ben Müslüman’sam Abdülhamit Ulu Hakan’dır. Hiçbir eleştiri getirmem o döneme. Yani benim için hazır bir şablon vardır. O şablonun dışına çıktığınız an silinirsiniz. Mesela Kemal Tahir okunması gereken bir isimdir. Ama “Osmanlı, İslam ve bu topraklar üzerindeki farklı fikirlerinden dolayı sol tarafından çok rahat bir şekilde aforoz edilmiştir. Oysa bizim Kemal Tahir gibi isimlere ihtiyacımız var. Osmanlı üzerine çok olumlu görüşleri vardır. Dolayısıyla sol içinden böyle bir adam çıktığı anda üzeri çizilir. Ya da siz Abdülhamit üzerine bir eleştiri yaptığınız anda çizilirsiniz. Oysa tarih böyle bir şey değildir. Bu bir insandır. Bizim tavrımız Hz. Adem gibi olmalıdır. Hata yapabiliriz, hata yaptığımızda da tövbe etmeliyiz. Tarihte her şey siyah ve beyaz gibi değildir. Oysa biz siyah ve beyaz üzerinden tarih okuyoruz. Bu da doğru bir okuma değildir.

Peki, Niçin Tarih? Tarih Geçmiş midir?

Bugünü anlamak istiyorsak, tarihi kesinlikle bilmek zorundayız. Tarih hiçbir zaman geçmiş değildir. Ben öğrencilerime hep şunu söylerim; ”Sizin bir damak tadınız var”. Ayetullah bey bir Erzurumlu olarak bir damak tadına sahiptir ve bir Egelinin damak tadından farklıdır. Peki, bu damak tadı nerden gelmektedir? Atadan, deden, coğrafyadan vs. gibi. Ama bir atadan, deden geliyor değil mi? Aslında dedemiz; bizde, geleneğimizde, soframızda, konuşmamızda ve davranışlarımızda yaşıyor. Dolayısıyla Tarihte bunun gibidir. Bugünü anlamak istiyorsanız, Ayetullah beyi anlamak istiyorsanız dedesine bakacaksınız. Dolayısıyla bugünün sorunlarını anlamak istiyorsanız, bir kere bunun tarihsel kökenlerine inmek zorundasınız. Bu adam bize neden böyle davranıyor? Amerika, İngiltere, Rusya, Yunanistan neden böyle davranıyor? İşte bunu anlamak için tarihsel arka plana bakmak lazımdır. Tarihte milletlerin bilinçaltıdır. Sizi öyle bir etkiler ki siz onun farkında bile olmazsınız. Ama tarihsel rolünüze uygun davranırsınız. Bilmezsiniz belki bunu böyle yaptığınızı ama o bilinçaltında size hazır olarak geçmişten günümüze gelmiştir. Yani ağacın kökü neyse derler ya milletler içinde tarih odur.

Batı Tarihi nasıl kullanıyor? Tarihi kim yazmıştır?

Batı tarihi biraz daha farklı kullanıyor. Tarih Latince History kökünden geliyor. Batılılar History değil de Story yapıyorlar. Yani Hikâye. Tarihi öyle bir kullanıyorlar ki; batı merkezli bir tarih algısı oluştururken tarih yazıyorlar. Yani biz tarihi yaşıyoruz batılılar ise yazıyor. Yani bugünden düne doğru… Bugünlerde çok meşhur 29 Nisan “Kut’ül Amare” Zaferi” İngiliz kaynaklarında nerdeyse hiç geçmiyor. Çanakkale Zaferini yenilgileri olarak göstermiyorlar. Geri çekilme olarak yani çok başarılı bir geri çekilme yapıldı ve İngilizler bu cepheden çekildi diye geçmektedir. Yani tarihi bir algı oluşturuyorlar. Bir algı oluştururken bir tarih yazarken de Tarihsel olaylara da sadık kalmıyorlar. Mesela Medeniyetin beşiği Eski Yunan gibi lanse ederler. Oysaki Eski Yunan daha dünkü bir medeniyettir. M.Ö.400’ler-500’ler belki… Oysa Çin, Hin, Mezopotamya gibi asıl medeniyetleri görmezden gelmişlerdir. Mesela Avrupa kelimesinin bile Arapça kökenli bir kelime olduğunu çok insanımız bilmez. Euro Güneşin batma vaktinden gelmektedir. Öyle bir algı oluşturuluyor ki Avrupa tek medeniyettir. Siz medeni olmak istiyorsanız Avrupalı olmak zorundasınız. Peki, bunu bizim beynimize nasıl nakşederler? Tarihle Yunan öncesi felsefeyi unuttururlar, Yunan öncesi tıppı unuttururlar, Yunan öncesi yazıyı unuttururlar. Tarih denince insanların aklına Herodot geliyor. Oysa tarih yazı demektir. Yazı eski Sümer’de başladı M.Ö.3000-3500 seneleri. Nerdeyse eski yunandan 3000 sene önce. Batı aradaki 3000 seneyi görmezden gelerek Tarihçeyi Eski Yunan’dan başlatıyor. Bu tabi bir algı operasyonudur ve bunu batı çok iyi kullanmaktadır.

Batı tarihine karşı biz ne yapabiliriz?

Tarihi Avrupa merkezli okuduğunuz zaman maalesef aydın da Avrupa Tarihçiliğinin içinde yer alıyor. Bunu bir hikâye ile anlatacak olursak, ”Bir Kartal yuvasında yumurtalar var. O yumurtlardan bir tanesi yuvarlanarak bir tavuk çiftliğine gidiyor. Tavuk çiftliğinde Anaç tavuk bunu alıyor ve diğer yavruların arasına koyuyor. Zaman geliyor yumurtalarla birlikte çıkıyor. Ama birisi kocaman kartal diğeri tavuk. Ama anne onu öyle bir eğitiyor ki bir tavuk gibi. Ama Kartal’ın genlerinde var uçmak. Ne zaman gökyüzüne baksa, uçmak istese kardeşleri diyor ki saçmalama sen bir tavuksun, tavuklar uçamaz. Dolayısıyla hayata kartal olarak gelen yavru bir tavuk olarak ölüyor. çünkü bizim genlerimizde var Kafkaslarla akrabalığımız var, Balkanlarla akrabalığımız var, kültürel akrabalık, dinsel akrabalığımız var. Biz dünü hatırladıkça Batı Medeniyeti de tarihi kullanarak bize diyor ki sen bir tavuksun. Bizi, tavuk olduğumuza inandırıyor. Ve senin ne işin var Kafkasya’da, Afrika’da, Balkanlar’da diyor. Oysa biz demeliyiz. Asıl senin ne işin var? Bu konuda Ali Şeriati’nin “Öze Dönüş” diye bir kitabı var. Okunmasını tavsiye ederim. İyi bir tarih okuması öze dönüştür. İyi bir tarih okuması bizi güçlendirir. Medeniyet savaşında biz de varız diyebilmenin ilk yolu iyi bir tarih okumasıdır. Yani siz 100 metrelik bir ağacın 10 cm.lik kökü olduğuna inanmazsınız. Çünkü en küçük bir fırtına da devrilir. Dolayısıyla o devasal ağaçları gördüğünüz zaman dersiniz ki bunun bilmem kaç metre kökü vardır. Bugünden yarına siz o dalınızı, kollarınızı uzatmak istiyorsanız iyi bir kökünüz olması lazımdır. Benim böyle bir geçmişim var benim böyle bir misyonum var. Ben bu dünya’da diğerlerinden farklıyım. Geçmişte böyle güzel örneklikler ortaya koymuşum dolayısıyla yarın da benim borcumdur. Bu güzelliği tüm dünya ile paylaşmalıyız demeliyiz.

Tarihi sevdirmek için neler yapabiliriz?

Tarihi bugüne getirmek lazım. Bugünkü olaylarla irtibatını kurmak lazım. Çünkü kişi ne kadar kendisiyle ilgiliyse, olaylarla o kadar çok ilgilenir ve okur. Hikâyeler üzerinden sevdirebiliriz. Eskiden “Bu Mülkün Sultanları” diye bir kitap vardı. Bu kitap Sultanların özel hayatlarını anlatıyordu. Yani onların da üzüldüğünü, güldüğünü, eğlendiğini ve onların da bir hayatı olduğunu anlatan bir kitaptı. Tarihi, sultanları tabiri caizse sıradan insanlar haline getirmişti. Bu güzel bir şeydi o zaman popüler olmuştu ve okunmuştu. Bilgiyi daha çok azaltıp, ilgiyi ve sevgiyi daha fazla artırarak tarihi sıkıcı bir hal olmaktan çıkarabiliriz.

Tarih hiçbir zaman geçmiş değildir-Abid Yaşaroğlu

Kağıthane’de yaşamak bir şans mıdır?

Kağıthane tarih açısından inanılmaz zengin bir ilçemizdir. Bir makalem vardı İstanbul’u Doğuran Şehir Kağıthane” diye. Mesela Buzas Bizans’a ismini veren kişidir. Yunan efsanelerinde Kağıthane doğumlu olarak gösterilir. Buradan başladığınızda bile Kağıthane’nin tarihinin ne kadar zengin olduğunu görüyoruz. Fatih Sultan Mehmet’in gemilerinin önemli bir kısmının Kağıthane’de ormanlarda yapılarak Haliç’ten indirildiği rivayet edilir. Kağıthane’nin her metrekaresinde tarih fışkırıyor desek yeridir. Son dönemlerde Kağıthane Belediyesi’nin Kağıthane tarihi üzerine çıkardığı hoş kitaplar var. Bir tarihçi olarak Kağıthane’de yaşamak bir şanstır diyebilirim. İmam Hatip Okulumuzun Tarih Bölümü var Arada sırada Kağıthane’de geziler yapıyoruz. Süre kısıtlı olduğu için 2-3 saatlik bir dilimde çok az bir yeri dolaşabiliyoruz. Kağıthane turları bu manada yapılması gereken işlerin başında gelir. Tam manasıyla 2-3 günde gezebileceğimiz bir yerde yaşıyoruz.

Kağıthane’de tarihi olaylar yaşanmış mıdır?

Kağıthane tarihinde zannettiğimizden çok olaylar yaşanmış. Çok fazla meşhur padişahlarımız var. Paşalardan, sanatçılardan, edebiyatçılardan Kağıthane’ye yolu düşmeyen yoktur desek yeridir. Bunun için iyi bir tarama yapmak lazım. Mesela 1920’lerin 1930’ların gazetelerinde, dergilerinde çok hoş makaleler çıkmış. Bunları yeni baştan gözden geçirip derlemek lazım. Kağıthane üzerine yüksek lisans ve doktora tezi yapılmıştır. Bunları bir araya getirilip Kağıthane Kütüphanesi oluşturmak lazım. Kağıthane’deki olayları anmak lazım. Mesela Sened-i İttifak. Osmanlı Tarihinde önemli bir şeydir. Kağıthane’de imzalanmıştır. İlk İzci Kampı Kağıthane’de açılmıştır. İlk at yarışları Abdülaziz döneminde Kağıthane’de yapılmıştır. Abdülhamit’in yıl sonunda İstanbul’daki bütün okulları Kağıthane’de toplayıp kuzu yedirdiğini biliyoruz. Tabi bunu zor yaparız. İlk Atletizm Yarışmaları burada yapılmıştır. İlk 500’lere 600’lere gittiğinizde bir Kağıthane tarihi var. 619-626 Avar kuşatmasında Avarlar Kağıthane’ye kadar gelmiş. İstanbul’un fethinden çok önce Kağıthane fethedilmiştir. Yıldırım Bayezid 1391 tarihi kuşatmasından önce Kağıthane’yi almış buraya 5000 kişilik bir birlik yerleştirmiştir. Yani İstanbul kuşatıldığı zaman Kağıthane 60 yıldır Osmanlı’nın elindedir. Bu çok fazla bilinmez. İstanbul dediğimiz yer sur içidir. Sur içinde kalan bölgedir. Eskiden esnaf Eminönü’ne gideceği zaman İstanbul’a iniyorum/gidiyorum derdi. Latince stanbole şehre doğru manasına gelmektedir. Aslında İstanbul bu mana da küçük bir yerdir. Mimar Sinan ve Evliya Çelebi İstanbul’un tam ortasını bulmuştur. Şehzade Paşa Camii’ni, Vefa’ya dönen köşesinin tam orta yerine dikmiş. Modern İstanbul’un tam merkezi noktası da Google Earth’da Seyrantepe’de Nato Caddesinde bir yer gözükmektedir. İstanbul’un tam ortası da Kağıthane’dir. Bu aslında ilginç bir bilgidir. Osmanlı Arşivleri de Kağıthane için ciddi bir getiridir, kazanımdır.

Kağıthane için neler yapılmalıdır?

Bir Kağıthane tarihçisi bulacaksınız. Sadece bu işlerle ilgilenmesini sağlayacaksınız. Yani hem öğretmenlik yapayım, hem şunu yapayım hem bunu yapayım hem de Kağıthane tarihi ile ilgileneyim olmuyor. Bu konu da gerçekten şahsım için söylemiyorum tabiî ki de belki istihdam edilmesi gereken arkadaşlarımız olması lazım. Yani profesyonelce Kağıthane tarihini okuyan, toplayan derleyen, yazan ve yayınlayan birileri olmalıdır. Kağıthane tarihi ile ilgili bir Kağıthane Dergisi çıkarılmalıdır. Bence bu Kağıthane tarihi ile siz yıllarca bir dergi çıkarabilirsiniz. Çünkü Kağıthane zannettiğimizden çok diri, çok daha eskidir.

Kağıthane Lale Devri’nden ibaret midir?

Kağıthane sadece Lale Devri’nden ibaret değildir. Lale Devri denince aklıma Osman-ı Zade Tayyip gelir. Bir şiiri vardır. Lale Devri’ne inanılmaz bir eleştiri getirmiştir. Okunmasını tavsiye ederim. Lale Devri’ne nasıl bakacağız? Lale Devri bizim için örnek alınacak bir dönem midir? Yoksa Eleştirel yaklaşacağımız bir dönem midir? Bu mana da Patrona Halil olumsuz mudur, olumlu mudur? Bence olumlu bir tipolojidir. Yani birilerinin iddia ettiği gibi çapulculuk yapan yağma yapan bir tip değildir. Tarihte böyle bir Patrona Halil örnekliği yoktur. Bizde batıcılık Lale Devri ile başlatıldığı için batıcılar Lale Devri’ni göklere çıkarırlar. O dönemi sona erdiren Patrona Halil’i yerin dibine batırırlar. Beşir İslamoğlu’nun “Anadolu’da İslami Hareket” adlı bir kitabı vardır. O kitapta Patrona Halil’in farklı bir yüzünü okuyabiliriz. Lale Devri nasıl bir dönemdir çok uzun bir konu incelenmesi gereken bir konudur. Okuduklarım arasından kendini güvenmeyen kalbine batıyı koyan aydın tipi vardı. Bizim ilk 2.Mahmut’la batıya öğrenci gönderdiğimizi biliyoruz. Bu dönemde batıda İhtilallerin olduğu, Karl Marx’ın Komünist Manifestoyu yayınladığı dönemdir. Oysa bizim aydınlarımızın hatıratlarına baktığımız da, o dönem hakkında tek satır yazı yok. Karl Marx’tan bahseden, ihtilallerden bahseden o dönemde yaşayan, batıya giden tek bir aydınımız yok. Çünkü batı onun gözünü kamaştırmıştır. Batı onun gözünde en güzel örnekliktir ve kötü olamaz fikri vardır…

Tarih Kitaplarını yeterli buluyor musunuz?

Elimizdeki tarih kitapları resmi tarihi anlatan kitaplardır. Eleştiri getirebileceğimiz, eleştirmemiz gereken kitaplardır ama bundan daha acı olan şey; tarihi okutamıyoruz ve tarihi sevdiremiyoruz olmamızdır. Tarih kitapları için eleştiri getirmeliyiz, eleştiri yapmalıyız. Tarih kitapları elbet değişecektir ama ana sorun bence çocukların tarihe yaklaşımıdır.

Araştırmacı Tarihci Yazar Abid Yaşaroğlu

Kut’ül Amare Zaferi için neler söylersiniz?

Kut’ül Amare Zaferi, 100.yılını kutladığımız bir zaferdir. İngilizlerin 1.Dünya Savaşında en çok esir verdiği savaştır. Yeniden hatırlanıyor. Dedik ya tarih yeniden hatırlanıyor. Kut’ül Amare Zaferini hatırladığınız zaman şu akla gelir. Bu zafer sadece bizim zaferimiz değil Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Arabıyla, Acemiyle bir coğrafya’nın zaferi. Dolayısıyla Kut’ül Amare Zaferini andığınız zaman bu coğrafyadaki insanlarla da birlikteliğinizi hatırlıyorsunuz. Irak’la birlikteliğinizi hatırlıyorsunuz. O insanlarla ortak bir zeminde buluşma imkânına kavuşuyorsunuz. O dün, sizin ortak bir geçmişiniz. Sizi ne kadar parçalamak isterlerse istesinler diyorsunuz ki: Arkadaş! Biz biriz, ayrı değiliz. Birliği anlatmanın en güzel yollarından birisi de tarihtir. Millet demek; aynı şeylere sevinen ve aynı şeylere üzülen ve ortak bir geçmişe sahip insanların oluşturduğu topluluktur. Siz coğrafya da güçlü bir yapı olmak istiyorsanız iyi bir tarih bilincine sahip olmak zorundasınız. Zaten tarihte bu tarihin üstünü örtmek istiyor. Örttükleri zaferlerden birisi de bu Kut’ül Amare Zaferi’dir.

Son olarak okurlarımız ve Kağıthaneliler için neler söylemek istersiniz?

Kağıthane’de Tarih Kulüpleri canlandırılmalı. Her okulumuza bir tarih kulübü açılmalıdır. Kağıthane tarihi, yerel tarih üzerine bu çocuklar yönlendirilmeli ve geziler yapılmalıdır. Belediye, Kaymakamlık ve Milli Eğitim ortaklaşa çalışmalar yaparak Kağıthane tarihini gündeme taşımalıdır. Kağıthane üzerine yazılan yazıları çocuklarımızla paylaşmalıyız. Bir “Kağıthanelilik Şuuru” çocuklarımıza kazandırılmalıdır. Dolayısıyla insanlar Kağıthane’de daha çok mutlu olurlar.

Röportaj: Ayetullah Coşkun

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » »
4272 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.