logo

Türk Medyası Nasıl Anlaşılmalı

Türk Medyası Nasıl Anlaşılmalı

Türk Medyası Nasıl Anlaşılmalı

turk medyasi

Dünyayı global bir köye çeviren modernlik ve yeni haberleşme imkanları, çağımızda başka türlü bir yönetim anlayışını da zorunlu kılıyor. Çok değil bundan elli yıl önce, ülkelerin iç meselesi sayılıp başka ülkelerin gündemini meşgul etmeyen konular, günümüzde yüksek haberleşme ilişkileriyle, herkes tarafından ilgiye layık görülüp değerlendiriliyor. İnsanların demokrasi talepleri, itirazları, ayrımcılığa uğramaları, gösterilerde meydana gelen ölüm ve yaralamalar, başka insanların da gündemi oluveriyor. Yöneticilerin ağızlarından çıkan her söz, trafik kazaları, ev kundaklamaları, aile içi şiddet vs. dikkati kendi üzerine çekiyor.

Büyük meydanlarda insanlar başkalarının acılarına ortak oluyor, protesto gösterilerinde bulunuyor, iletişim araçları yoluyla seslerini duyurarak olup bitenden etkilendiğini ve duruma dair söyleyeceği şeyler olduğunu ifade ediyor. İşte içinde duyguların kaynaştığı bu kocaman insan kalabalıkları bazı mahfillerce,  istenilen yöne çevrilebilecek bir silah fikrini uyandırıyor. Büyük sermayeler, güçlü yönetimler, kitleleri murat ettikleri kalıplara döküp onlardan istedikleri sonuçları çıkarmakta gittikçe daha da ustalaşıyorlar.

Algının çoğu zaman olgu sayıldığı bir düzen kuruluyor. İnsanların zihin şekillenmeleri, psikiyatrisi iyi sınanmış yöntemlerin hedef tahtasına oturtuluyor. Bu yöntemlerce masum bir toplumsal vaka, terörize eylemmiş gibi sunulabileceği gibi, bir başka ülkeye müdahale şartları psikolojik açıdan oluşturulup tüm dünya da aynı yalanlara inandırılabiliyor. Modern çağlar, dünyayı avucumuzun içine sığdıracak kadar küçültürken, toplumsal ve siyasi her hadiseyi istediği ölçüde büyütme iradesini de sunuyor bazı kesimlere. İşini garantili seven büyük oyuncular, kitleleri manipüle etmenin yolunu özellikle o ülkelerin iç dinamiklerini iyi bilmekte, sinir çizgilerini, hassasiyetlerini iyi tespit etmekte buluyor. Dış manipülasyona karşı ülkelerin en etkili silahları ise yerli ve milli duruş sergileyebilen haberleşme kanalları. Bu kanallar Türkiye gibi ülkelerdeyse kışkırtıcılık ve dezenformasyonun başka ülke ve menfaatleri adına gönüllü elçiliğini üstleniyor.

Ülkemizde tuhaf bir medya yapılaşmasıyla karşı karşıyayız uzun yıllardır. Medyanın köşe başlarını tutanlar gençliklerinden bu yana Marksist ideolojiye gönül vermiş ve Türkiye’nin geleceğini devrimci sol politikalarda gören kişilerden oluşuyor. Aynı kişiler Türk halkının en sıra dışı koşullarda bile bu fikirlere yüzde 3’ten fazla oy vermediğini görmenin burukluğu içindeler. İdeallerinde yücelttikleri her şeyin birer nostalji ve eskimiş meta muamelesi gördüğünü fark etmenin bozgununu yaşıyorlar. Bu bozgun hali onları her gün daha hazımsız, mızıkçı ve depresif yapıyor.

Kaleminden kan damlayan yazarları, yüzlerce ihtimalin değerlendirileceği bir hususta en kötümser beklentileri dile getirenleri, daima bir korku ve panik havası pompalayarak ülkemizin bataklığa çekildiğini söyleyenleri her gün gazetelerde okuyoruz, televizyonlarda seyrediyoruz. Türkiye bu felaket tellallarının on iki yıldır yılmadan yazıp konuşmalarını, her seçimden yüzleri önde ayrılışlarını fakat aynı iştahla yaygaraya devam ettiğini göre göre bunları artık çok iyi tanıyor. Bu yüzden onlara zerre kadar itibar etmiyor fakat aynı kişiler yine kendi makamlarında bildikleri nağmeden en tiz nidaları atmayı sürdürüyor.

Türkiye iç huzuru temin yolunda bir çözüm süreci başlattı. Benzer terör faaliyetlerinin yaşandığı İspanya ve İngiltere gibi ülkelerin bu dönemleri nasıl atlattığının tüm arşivi elimizde. İRA’nın İngiltere içinde yaptığı türlü eylemler, gazete ve televizyonlarda daima filtrelenerek yayınlandı. Örgütün sözcülerinin yaptığı açıklamalar, bizde tantanayla ve canlı yayınlananlar, haber kanallarında yalnızca bir metin olarak ya da spiker tarafından okunarak verilebiliyordu. Bombalamalar ya da İngiliz askeriyle örgüt arasındaki çatışmalar, gazetede resim ve yazı olarak belirlenmiş büyüklük ve puntoda yer almak zorundaydı. İngiltere yönetimi, bizde Habur sınırında peşmerge kıyafetiyle dağdan inen örgüt mensuplarının karşılanma rezilliğini hatırlayalım, basın ve yayın merkezlerinin halkı bilgilendirdiğini zannederken aslında dolaylı olarak örgütün propagandasına alet olduklarını ve halkta büyük paniğe yol açarak süreci tıkayabileceklerini görüyordu. Böylece terörün en önemli silahını yani kamuoyunda görünür olmayı örgütün elinden alıyordu. Ülke medyası da devletin bu yaptırımlarını bize baskı uygulanıyor, haber verme özgürlüğümüz elimizden alınıyor feryadıyla değil olgun bir anlayışla karşılıyordu.

Ülkemiz uzun yıllardır, başta Doğu bölgelerimiz olmak üzere ucu memleketin her yanına uzanan terör meselesinde çözüme ilk defa bu kadar yakın duruyor. On sene öncesine kadar adını bile anamayacağımız alternatifler tartışılabiliyor enine boyuna her konu müzakere edilebiliyor fakat henüz çözüme erişebilmiş değiliz. Medyada koparılan fırtınalar, geçmişin ideolojik hesaplaşmalarının bir uzantısı, malum çevrelerin her olup bitene duydukları iflah olmaz muhalefetlerinin devamı gibi görünüyor. Terör ve buna bağlı iç güvenlik meselesini halletmiş bir Türkiye’nin dış menfaat odaklarınca manipüle edilemeyecek kadar güçleneceği, aynı bölgelerin sınır ticareti başta olmak üzere sanayi, turizm ve eğitim alanında sınıf atlayacağı ve Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına temel sorunlarını halletmiş bir ülke olarak gireceği artık herkesin malumu.

Medyanın bilinen çevreleri görmelidirler ki kendi çocukları ve torunlarının da yaşayacağı bir ülkenin yıllardır altını oymaya çalışıyorlar. Dış dünyaya da servis ettikleri haberlerle ülkeyi bir baskı rejimi ve kaos ortamı olarak takdim ediyorlar. Yüzleri kızarmadan, emniyetin bazı hassas bölgelerde aldığı tedbirleri olağanüstü hal ve savaş ortamı gibi anlatıyorlar. Türkiye’yi olmasını arzu ettikleri bir kargaşa ve başıbozukluk içindeymiş gibi pazarlıyorlar. Bu ülke, kişisel düş kırıklıklarının acısını 75 milyondan çıkarmak isteyen intikamcı ve kalibresiz medya mensuplarından çok daha iyilerini hak ediyor. Aynı kişiler unutmamalılar ki hepimiz bir geminin içinde ilerliyoruz. Şayet su almaya başlarsak hiç kimsenin emniyetle tutunacağı bir yeri kalmayacak.  Tayfaların başına neler gelirse güvertedekiler de aynısını yaşayacak.

Ahmet Çağan

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » »
1638 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.