logo

Türk Tarihinde Kara Bir Leke: Boraltan Köprüsü

Türk Tarihinde Kara Bir Leke: Boraltan Köprüsü

Türk Tarihinde Kara Bir Leke: Boraltan Köprüsü

 

Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatından sonra iktidarı ele alan; Atatürk’ün silah arkadaşı olarak yutturulan aslında zoraki iş arkadaşı olan milli diktatör İsmet İnönü devrine ait olan dönemin yüzkaralarından biridir, Boraltan Köprüsü.

Yıl 1944. Sovyetler Birliği tarafından Kırım Türklerinin topluca sürülüp soykırımı tabi tutulduğu Türk Topluluklarının paramparça edilip esarette oluk oluk Türk kanının akıtıldığı yıllar.

1944 Cumhuriyet Türkiye’sinin ise durumu oldukça ilginç ve komedi sanatçılarına ilham olacak kadar vahim. Atatürk’ün ölümünden sonra Türk’e ve milli manevi değerlerimize ait olan ne varsa Milli şef diktatör İnönü tarafından paramparça edilmiş yozlaştırılmış Atatürkçülük kisvesi adı altında Atatürk’e mal edilmiştir.

Korkak, işgüzar, merhamet fukarası zihniyet ne acıdır ki Türk’ü sevenler, esir Türklere özgürlük diye haykıran Atatürk’ün yaktığı milli meşaleyi yukarılara taşımak isteyen Milliyetçi, Türkçü aydınları tabutluklarda, işkence hanelerde korkunç zulümlere maruz bırakmışlardır.

Adı Türk olan bir Cumhuriyette Türküm demenin Türk’ü sevmenin bedeli tabutluklar ve işgenceler olmuştur. Mankurtların kızılı ve yeşili tarafından faşistlikle, ırkçılıkla, kâfirlikle suçlanmış, vurulmuş, aşağılanmış, hor görülmüş, buna rağmen yılmamış mücadelelerine ve davalarına yılmadan, şehitler vererek devam etmişlerdir.

İşte bu zorlu şartlarda esaret ve zulüm altında yaşayan Azerbaycan Üniversitelerinde görevli 2’si kadın 146 Türk Aydını Aras Nehri üzerinde bulunan Boraltan Köprüsü üzerinden Türkiye’ye sığınmış iltica etmişlerdir. Yürekleri hürriyete, karındaşlarına ve ezan sesine kavuşmanın tarifi imkânsız sevinci ile dolar toprağı öpmezler adeta yalarlar.

Sovyetler Birliği denen kan emici komünist rejim de ayağa kalkmıştır. Bu kişilerin kendi vatandaşları olduklarını ileri sürerek iadelerini istemektedirler. Öz gardaşlarımız ya öz vatanlarına kabul edilecek ya da Boraltan Köprüsü’nün öbür ucunda bekleyen Rus birliğine teslim edilecektir. 146 aydın ise kendilerine sahip çıkılacağından emindir.

Ankara’nın mankurt diktatörü İsmet İnönü sınır karakol komutanlığına ilticacıların iade edilmesi emrini verir, sınır karakolunda şaşkınlık inanılmaz boyuttadır. Teyit üstüne teyit istenir, fakat mankurtların emri hala aynıdır. Karakolun genç subayı, kendilerine sığınan öz karındaşlarının teslim edilir edilmez akıbetlerinin ne olacağını tahmin edebiliyor, bunu öz kardeşlerine nasıl anlatacağını ise bilemiyordu. Kekeleyerek zor da olsa söyleyiverdi.

Rusların ne yapacaklarını bilen bir avuç Türk aydın karakol yetkililerine yalvarıyor “Ne olur bizi siz öldürün, Ruslara vermeyin. Ölürsek kendi vatanımızda bayrağımızın altında ölelim” diye yalvarıyorlardı. Lakin merhamet fukarası mankurt bunu bile çok görüyordu. Emir kesindi, görevinizi yapın yoksa vatan hainliği ile yargılanacaksınız diye karakol subayına bildiriliyordu.

Çaresizlik içinde son bir kez askerlerin yüzüne bakan bir avuç Türk beraberinde getirdikleri kıymetli eşyaları ve ziynetlerini askerlere “sizin olsun” diye hediye ederek Boraltan Köprüsü’nden ölüme yürümeye başlarlar. Gözyaşlarına boğulan askerler olanları görmemek için köprüye sırtlarını dönerler. Ölüme yürüyen 2’si kadın 146 aydından birisi olan Enver Kadızade ölüme giden koçyiğitlere nispet edercesine “Yaşasın Türkiye” diye haykırır.

Karşı tarafta bekleyen Rus birliği aydınları teslim aldıktan sonra elleri ve ayakları bağlar ve hemen oracıkta şehit eder. Karakolun genç subayı olanlara dayanamayıp evine geldikten sonra intihar eder ve bu olay Azerbaycanlı şair Elmas Yıldırım’ın “Dönek Kardeş” isimli şiirinde şöyle anlatılır:

DÖNEK KARDEŞ

Türk denince özü, sözü merd olur,
Dost deyince ayrılmaz bir ferd olur,
Kardeş deyip dara düşsem, sığınsam
Şimden gerü bu bana bir derd olur!
Ben ne diyen bu vefasız dağlara?
Öz kardeşi dönek olan ağlar
Türk… O Altayların dünkü eri mi?
Yoluna can koydum, verdim serimi.
Düştüğü ağlardan kurtulsun diye
Serdim ayağına doğma yerimi
Kardeş armağanı dökülen kanlar,
Bana mükafat mı giden kurbanlar?
Ben diyordum: ”Kayıhan” dır soyumuz,
Bir kaynaktan varlığımız, boyumuz.
Dilim dili, yolum yolu, emel bir,
Bir bayrakta, yıldızımız, ayımız
Azeri, Türk, Türkmen… Var mı ayrılık?
Nerden doğdu bu imansız gayrılık?
Alnımın yazısı karadır, kara…
Karadan bir mendil yolladım yara;
Yol uzun, il uzak, yetişmez eller
Türklüğün kanayan kalbini sara…
Felek kıymış beslenen bu dileğe,
Lanet Türk’ü hançerleyen bileğe
Bir suç mu düşmana göğüs gerdiğim?
Günah mı Türklüğe gönül verdiğim?
Rusların yaradan derin
Anayurtta öz kardeşten gördüğüm
Seslenseydim, ses çıkardı her taştan,
Ne beklersin sağırlaşan bir baştan?
Kaçtır eli kanlı çıktı oyunda,
Ne bilem kahpelik varmış soyunda?
Girdiğim öz yurttan döndürülürken,
Kanımın aktığı sınır boyunda
Açan lalelerden bir çelenk örsem
Türklük dünyasına armağan versem.

Elmas YILDIRIM

Selam ve Dua ile

Dr. Cüneyt Diler

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » »
3178 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.