logo

TÜRK TOPLUMUNDA SİYASET, DİN VE GÜÇ

TÜRK TOPLUMUNDA SİYASET, DİN VE GÜÇ

Türk insanı, yaşam anlayışını, hayata ve insana bakışını genelde üç temel üzerine oturtur; siyaset, din ve güç.

Siyasi çizgisinde hangi parti ağır basıyorsa, arkadaşlık hukukunu o partiye mensup insanlar ile geliştirir. Hele hele birde siyasi görüşüyle dini görüşü de örtüşüyorsa tam bir ballı kaymak. Eğer siyasi görüşü ile görüş tersliği yaşıyorsa bu sefer devreye cemaatçilik giriyor. Eğer çatışma yaşadığı adam kendi cemaatine mensupsa, bir şekilde tatlı çekişmelerle ilişkisini sürdürebiliyor. Yetmiyor tabi ki birde bulunduğu cemiyetçilik hukukunu, seçkin insanlarla perçinlemesi gerekiyor. Hem aynı parti hem aynı cemaat hem de zengin bir adam oldu mu onun etrafında fır döndü fırıldaklığın haddi hesabı yoktur. Fakir beyinli ve ürkek insan tipolojilerin statü ve yaşam anlayışı aşağı yukarı böyledir.

Siyaset din ve para eksenli bir üçlem oluşturduğunda dünyalık güce kavuştuğunu düşünür Anadolu insanı. Bir de namazını kıldığı vakit, yılda bir kurban kestiğinde yarı kurban etini kendi yedek dipfrizine çaksa da hiç önemli değil kendini doğrudan Tanrı’ya bağlıymış gibi hisseder.

Bu ülkedeki dinin şekli ritüellerini insanların elinden aldığınızda geriye koca bir sıfır kalır. O yüzden nasıl bir tipolojiler ürettiğimizi yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor.

Bu yaklaşımlar o kadar ileri boyutlara gidiyor ki en basitinden, bir cemiyete gittiğinizde yeni tanıştığınız insanlardan neredeyse şu soruyla karşılaşmanız kaçınılmaz oluyor;

Nerelisin? Sana ne!

Hangi partilisin? Hiçbir partili değilim.

Nasıl yani!

Bir şaşkınlıktan sonra ikinci soru gelir birkaç kelam sonrası;

Hangi cemaattensin? Cemaatim yok.

Nasıl yani!

İkinci şaşkınlık sarmalar ortamı.

Yine akan zaman içerisinde peşi sıra üçüncü soru gelir;

Ne iş yapıyorsun? Sana ne!

Eğer işinizin itibarı da yoksa hiç şansınız yoktur. O masa usulünce terk edilir. Terk ederken de koca bir yalan yapışır masaya “gardaş az işim vardı kusuruma bakma”, yine bekleriz vs. yuvarlak ve sahte sözler söylenip hızlıca masa terk edilir.

Yurdum insanı yeni tanıştığı insanı önce siyasi eksenli sonra dini sonra güç eksenli bir süzgeçten geçirir sonra ilişkiyi geliştirip geliştiremeyeceğine karar verir. Bu üç kriterden biri yoksa o adamın bu ilişkiyi geliştirme şansı neredeyse yok gibidir.

Ne hazin bir davranış şeklidir bu! Yani bu üç sahada hür iradenizin bireysel tekâmülünde kendi içinizde var olmanız yeterli değildir. Mutlak surette sırtınızı üç güçten birine dayamanız gerekir. Aksi takdirde seveniniz de az olur saygınlığınız da.

Bu aslında bir milletin çöküşünü işaret eder. Ahlak, erdem ve fazilet kriterleri yerini siyaset, din ve güç ile değiştirmişse o ülkede sadece değerlerin çürümesini değil insanlığın da bitmek üzere olduğunu görmek mümkün olacaktır.

Tez elden Türk insanı sürüsel kişilik gelişiminden uzaklaşıp, “bireysel tekâmül” kazanımlarına yönelmelidir. Zira uçurumun kenarına doğru itilen çoğunlukla bu itilmede gönüllü olan halkımız “insanı yaşat ki devlet yaşasın” anlayışından “güçlü olanla yaşa ki sen yaşayasın” anlayışına evrilmiş olacaktır ki öğlede olmuştur.

Bir devlet dairesinde biraz kritik bir işle ilgili uğraş verdiğinizde memur bile; kimin selamıyla geldiniz sorusunu sorar. Hep bir selam, hep bir güç gösterisi hep bir dayanak arayışı! Oysaki gerçek siyaset kişinin iç tercihlerinin tezahürü olarak güçlünün değil en doğrunun ve haklının yanında olmayı salık eder.

En doğru din yine içsel tekâmül esaslı bir birey gelişimini emreder. Güç ise başkasını ezme ve güç gösterisi esaslı değil gücünü insanlık için kullanma erdemliğini emreder. Muaviyeciliğe özenirken onun sofrasına oturmak için büyük çabalar gösterirken, üst üste yığarken bir yandan, dillere pelesenk ettiğimiz Ömer ya da Ebu Zer olmaya kim talip olacaktır bu hazin İslam toplumunda?

Fatih Alim DAŞPINAR

Etiketler: » » » » » » » »
454 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.