logo

Akılcılık ve Bilim

Akılcılık ve Bilim

Akılcılık ve Bilim

Türkler için yeni bir dine geçiş sancılı olmuş ve uzun bir süreç yaşanmıştır. Yeni dinin buyrukları ile Türk töresi ve kültürü arasında uyum ihtiyacı, mezhep ve tarikatların doğuşunu hazırlamıştır. İslamiyet ile Gök Tanrı inancı kaybolmuş, Şamanizm ise özellikle tarikatlarda izler bırakmıştır.

Türklerin İslamiyet’i kabulünün hemen ardından ortaya çıkan Maturidilik, Türk dünyasını toplayan ve geleceğini etkileyen bir mezhep olmuştur. Maturidilikle ile iç içe geçmiş olan Hanefilik, Türk bölgesinde yaygın ve Türklere özgü bir mezhep şeklinde gelişmiştir.

Türk düşünürü Maturidi, aklı ve bilgiyi öne çıkarmıştı ve ona göre dine bağlanmanın ve onun bilgisine ulaşmanın yolu akıl idi. Maturidi’nin akılcılık ve hoşgörü anlayışını izleyen Hoca Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş Veli, Celalettin Rumi, Yunus Emre, Sarı Saltuk, Gül Baba vb. ondan çok şey almıştı.

Halifelerin Mutezile çizgisinden uzaklaşmaları Gazzali ile başladı. Gazzali akla başvurmanın ve akıl yürütmenin kişiyi dinden çıkartabileceği kaygısıyla dini akıl denetiminden çıkarıp, aklı dinin denetimine sokmayı savunuyordu.

Gazzali’nin bu fikirleri akıl ve bilim karşıtı güçleri güçlendirmiş iki kuşak sonra sonuçları çok ağır olmuştur. Osmanlı döneminde Gazzali’nin eserleri Maturidi kimliğin zayıflamasına neden oldu. Osmanlı medreselerinde bir süre sonra Maturidi yerine aklı ikinci planda kabul eden Eş’ari Kelamı okutulmaya başlandı. Kaderci, itaatkâr anlayış insanları tembelliğe sürükledi.

15. ve 16.yüzyıllara kadar Osmanlı Medreseleri ve ilmiye mensupları dünyanın en ileri seviyesindeydi. Ancak zamanla medrese programlarından pozitif bilimler yavaş yavaş çıkarıldı. 17.yüzyıldan itibaren sadece dini eğitim veren kurumlar haline geldi. Selçuklulardan başlayan Eş’ari’likten, belli dönemden sonra Osmanlı’da Sünni ideolojiye döndü. Bu da imparatorluğu kendi geçmişine yabancılaştırdı ve toplumu Araplaştırdı. Halk kendi kimliğini Osman Gazi’nin, Edebali’nin ve kurucu gazilerin de dâhil olduğu Heteredoks dinde bulurken, Osmanlı Egemen anlayışı kendini Sünni Eş’ari ulemanın kurumlaştırdığı ve otoriteye itirazın kendisini suç-fitne-küfür ilan eden Ortodoks anlayışta buluyordu. Biri Tanrı’nın adalet imgesine vurgu yapıyordu, diğeri otoriteye… Bahse konu olan inanç sisteminin bugünkü Sünnilik, Şiilik ile hiçbir alakası yoktur. Büyük Selçuklu, Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin yönettiği Anadolu halkı hep Türkçe konuştu. Selçuklu yönetimi Farsça, Osmanlı ise Osmanlıca konuşurdu. Halk onları anlamaz Ve dilini konuşmaz, kendinden görmezdi. İran Coğrafyasında 16. Yüzyılın ortalarına kadar halk çoğunluğu Sünni’dir hatta Safevi Devleti ve Şah İsmail’de sünnidir. Daha sonra Safevi hükümdarları halka rağmen Şiiliği İran’ın resmî ideolojisi haline getirdiler.

Alevilik kavramı Şia’dan geniş kapsamlıdır. Aleviliğin içine sadece Şii mezhepleri değil bütün Batıni mezhep ve tarikatlar girer. Arap Aleviliğinin (Nusayrilik) de Anadolu Aleviliği ile alakası yoktur.

Sonuçta Türkler İslamiyet’i seçti ama yukarıdaki nedenlerden ötürü Soya-sopa dayalı toplum yapımızdaki gerilimler ve çatışmalar İslami bir kılığa bürünüp Alevi-Sünni kavgası olarak günümüze kadar geldi.

Osmanlı Devleti imparatorluk yolunda yol aldıkça tarikatlar; Ahilik ve Bektaşiliğin coşkulu dini heyecanı ile kurulmuş olmasına rağmen giderek Sünniliğe yönelim gösterdi ve merkeziyetçi kendine özgü din-devlet ilişkisini öngören bir yapıda karar kılındı.

Osmanlı Devletinin tarihi, göçlerle başlamış ve 1878-1908 ve 1912-1914 tarihinde Rumeli’den Anadolu’ya göçler ile son bulmuştur. Bugün Türkiye’de yaşayan her üç kişiden birinin ya kendisi ya ana babası ya da yakın ataları göçmendir. Bu göçmenlerin arasında Türk milliyetçiliğinin ve modernizmin yükselişiyle özdeşleştirilen Hüseyinzade Ali Bey (Turan), Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu ve daha pek çok kişi ya göçmen ya da göçmen çocuklarıydı.

Aynı şey Jön Türkler ve Cumhuriyetçiler içinde söylenebilir. Ailesi Dağıstanlı olan Mehmet Murat Mizancı, Jön Türk hareketinde önemli bir rol oynamıştır. Enver Paşai Rusya’dan göç etmiş Türk gruplarından birinin torunuydu. Mustafa Kemal, Selanik’te doğmuştu. İsmet Paşanın annesi göçmendi. Celal Bayar’ın ailesi Bulgar göçmeniydi. Göçmen aileler İslamcılık, Milliyetçilik ve Turancılığın gelişmesine önemli katkıda bulunmuştur.

İşte bizim tarihimiz bu, iyisiyle kötüsüyle övüneceğimiz çok şey var ama eleştireceğimiz yerler de var. Ama en önemlisi ders çıkarmamız gereken yerler var ve bunun en önemlisi Sünni ideolojidir. Burada amacım Sünniliği ya da Şiiliği yüceltmek ya da yermek değildir ayrıca haddim de değil.

Ancak tarih boyunca Sünniliğin altını Eş’arilikle doldurduk bu bizim kültürel kodlarımıza uymadı büyük bedeller ödedik. Bu bizi Araplaştırdı. Bugün de batı emperyalizmi; bizi, bu bağlamda Sünni Arap yapmak istiyor. Eşarilik bizi Arap yapar Şiilik ise Acem.

Bizim kültürel kodlarımız Maturidiliktir. Biz Sünniliğin altını Maturidilikle doldurursak kesinlikle TÜRK olarak yaşamaya devam ederiz.   

Necati Yüzüak

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » » »
2195 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.