logo

Siz Neyin Kölesisiniz?

Siz Neyin Kölesisiniz?

Siz Neyin Kölesisiniz?

kölelik

Akıl medeniyetinin içinde “merhamet” yoksa o medeniyetin adına “kölelik” derler. Biz ise öznesi insan olan bir medeniyetten söz ediyoruz.

Günümüzde, ayaklarının altına cennetin serildiği annelerimizi, hanımefendilerimizi tanımlarken; çocuk sahibi olsun veya olmasın; onları, doğuştan var olan sosyolojik misyonu, insani yönü ve merhameti ile değil, cinsiyet yönüyle tanımlama gayretlerini gözlemliyoruz. Onları tanımlarken “kadın” dememiz gerekiyormuş;  “hanımefendi “ dediğimiz zaman veya “annelik” vurgusu yaptığımız zaman, onun cinsiyetinden kaynaklanan haklarını ve “kadınlığını” kasten görmezden geliyor, toplumdan soyutluyor, özgürlüğünü ellerinden alıyormuşuz. Her şeyden önce, o bir kadınmış. “Böyle bir tanımlama kimin, ne işine yarar“ derseniz; tam da konumuz bu.

Öznesi maneviyat ve insan olan bir kıymetin yerine; öznesi şekilden ibaret cinsel bir ‘obje’ koyduğunuzda veya cinsiyet üzerinden hanımları tanımladığınızda, kurmak istediğiniz medeniyetin de ipuçlarını vermiş oluyorsunuz. Kadın, tüketim ekonomisinin tam da merkezinde. Tüketim bahanesiyle aslında cinsel bir sömürü aracı olarak kullanılıyor. Her kadının en azından bir iki adet marka parfümü ve deodorantı olmazsa veya kozmetik dünyasının nimetlerinden cildini istifade ettirmezse, asla ideal bir kadın olamaz, olmamalı. (Türkiye’nin, kozmetik ürünlere ödediği döviz, yıllık bir buçuk milyar dolardır.) Aynı insan televizyonun başında akşama kadar dizi ve magazin programları izlemediği ve bunun kritiğini çocuklarının da olduğu ortamda yapmaktan çekinmediği müddetçe, sistemin değer atfettiği kadın formuna yaklaşıyor demektir. Siz eğer kadına, annelik ve hanımlık misyonu yüklemeye kalkarsanız, o daha çok ailesi ve çocuklarına yöneleceği ve bunun yolunda zamanını ve maddi varlığını tüketeceği için; kurmayı hedeflediğiniz kölelik medeniyetine uyan bir nefer asla olamayacaktır. O halde, aklın yanına ‘merhameti’  koyan bir medeniyet geliştirmediğimiz sürece bu zulüm devam edecektir.

Anne olmak veya potansiyel annelik misyonunu bilerek yaşamak; merhamet duygusu ile özdeştir. Hanımlar, hanımefendiler, anneler saygıdeğerdir, saygıyı hak ederler. Tıpkı beyefendiler, babalar gibi. İşin içine erkek ve kadın rollerini kattığınızda, içgüdüleri aklın emrine teslim edersiniz. Akıl ne istiyor, nereye sevk ediyorsa tabi olursunuz. İşte kölelik o zaman başlar. “Neyin ve kimin kölesi iseniz, buyurun “derler. Eski Roma’da köleler boyunlarına kimin kölesi olduklarını ifade eden küçük levhalar asarlar ve kendilerini efendileri ile ifade eder, birbirlerine de ‘hava atarlardı’. “Ben asilzade filancanın kölesiyim!” Şimdi de modern hayatın içinde, modern köleler, kendilerini büyük bir aşkla bağlı oldukları markalara göre tanımlıyor ve sosyal statülerine vurgu yapıyorlar. Yeni yetme bir gencin babasının ekonomik durumu, ay sonunu nasıl getirdiği veya kazancını hangi yolla temin ettiği gibi bir merakı yok. Öyle ki, bir kafeteryada otururken, arkadaşlarının çıkarıp masanın üzerine ‘şak’ diye koyduğu cep telefonunun markası, hatta modeli; onun gündelik hayatının önemli bir parçasını oluşturuyor. Sosyal medyada, öznesi marka olan forumların sayısı hiç de az değil. Adamın ürettiği hiçbir şey yok, kendisi için, ailesi için, milletin hayrına ortaya koyduğu hiç bir artı değer yok; sadece tüketmek için var ve hizmet ettiği efendilerine sadakatle bağlı. Ayağındaki ayakkabı, sırtındaki tişörtün markası onun kimliğinin en önemli parçası olmaya maalesef devam ediyor. Kölelikler yarışıyor; Samsung’un kölesi, Apple‘ın kölesi. İlkokul çağındaki bir çocuğun bile elinde bin beş yüz-iki bin lira değerinde bir cep telefonuyla okula gelip arkadaşlarına hava atma hevesi, bence dikkatle araştırmaya değer sosyal bir travmanın tam da ortasında olduğumuzu gösteriyor. Bu konu sadece kişileri ve aileyi ilgilendirmiyor; bu, milli bir sorundur ve hem sosyolojik, hem de ekonomik sonuçları itibariyle ülkemizin geleceğini ilgilendirmektedir. Çocuklarımıza hangi mesleği seçmesi gerektiği konusunda önerilerde bulunurken bile, konunun merkezine, insanı ve insana hizmeti değil; ekonomik kazancı, o işin maddi getirisini alan bir kodlamayla, onların bilinç altına virüs enjekte ediyoruz. Bu virüs, sadece kazanmaya ve tüketmeye endeksli bir refleks geliştirdiği için, çocuklarımız AVM gezmekten keyif alır hale geldi. AVM karşıtlığı ile ortaya çıkan bir kısım gezgin eylemci gençlerin bile, eylem sonrasında soluğu Mc Donalds’larda, Starbucks’larda aldığı trajikomik bir gerçek olarak kayıtlara girmiştir.

O halde, özgürlüğü seçmekten başka çıkar yol görünmemektedir. Hiçbir markanın kölesi olmadan, insan onuruyla ve elindekini paylaşmanın hazzını duyarak yaşamalı ve çocuklarımıza bunu telkin ederken, kendi nefsimize de söz geçirebilmeliyiz. Unutmamalıyız ki, en saygın ve en geçerli marka, insandır.

Ahmed Akın VARICIER
Kağıthane Kaymakamı
Ordu Vali Yardımcısı

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » » »
2479 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.