logo

TÜRKİSTAN’ın Kayıp Aydınlanması-31

TÜRKİSTAN’ın Kayıp Aydınlanması-31

TÜRKİSTAN’ın Kayıp Aydınlanması-31

HORASAN-1

Abbasiler döneminin yükselişi kısa, çöküşü ise uzun olmuştur. Medeniyetin aklı ve insanları tekrar Türkistan’a geri dönmüştür.

Abbasilerin “Arap Rönasansı” nın aslında Arap değil biraz İranlı ama ağırlıklı olarak Türkistanlılardan olması sebebiyle bu doğuya kaçış kaçınılmazdı. Gerek Emevi halifelerinin zülüm dönemi, sonrasında Abbasi halifelerinin iktidarı Türklerin sayesinde mümkün olmuştur. Askeri ve idari olarak zaten Türkler, iktidarın en büyük ortağı ve destekçisidir.

Horasan denilen bölge, bugünkü İran, Türkmenistan, Afganistan, Özbekistan ve Doğu Türkistan’ın bir kısmını içine alan bir bölgenin adıdır. İran denilen yerde tıpkı bugün olduğu gibi, dünde nüfusun en az yarısı Türk idi.

Farsça konuşanlar bu bölgeye “güneşin üzerine doğduğu belde” manasına gelen Horasan adını vermişlerdir. Artık bu bölge İslam İmparatorluğu kilitidir.

Bölge Bağdat’a vergi verir ancak içinde Özerk bir bölgedir. Zaman içinde vergi vermez.

Bugün İran’ın kuzey doğusundaki köşesinde kalan başkent Nişabur, Merv’in 260 km. güney batısındaydı. Buraya yeni rolün verilmesi, tamamen ticari ve ekonomik güzergâhın yani ipek yolunun ana güzergâh olmasındandır. Burayı başkent yapan Afganistan’ın Herat şehrinden olan Tahir İbn-i Hüseyin’dir. Tahir önceleri halife Memun’un bölge valiliğini yapar. Memun öldükten sonra bağımsızlığını ilan eder. Cuma hutbesinde kendi adına okutur ve para basar. Burası kesintisiz 50 yıl Tahir ve ailesinin fertleri tarafından yönetilir. Ve Türk’tür. Şehir çok büyüktür. 200 bin ila 500 bin sabit oturan vardır. Civar köy ve kasabalarla bu nüfus çok daha büyüktür. O tarihte Roma’nın 4 katı, Paris’ten ise çok daha fazla büyüktür. Londra o tarihte 10 bin nüfuslu bir yerdir. Bunu Normanlar’ın istilası sırasındaki kayıtlardan öğreniyoruz. Hayatın kolaylığı ve cazibesi o devrin bir numarası olarak

Nişabur’u yapar. Şehre getirilen su ve su kanalları büyük bir mühendislik başarısıdır. Düşününki bu su kanallarının derinliği bazen 55 metreyi bile bulabiliyordu.

1930’larda New-York metropoliten müzesi tarafından yapılan kazılarda içinde sarayların, heybetli camilerin, zenginlere ait olduğu anlaşılan meskenler ile normal halka ait 2 ve 3 odalı evlerin inşa edildiği yoğun bir kent bloğu bulunmuştur. Kentin içinde hem İranlı, hem Türkler vardı. Ancak kentin dış bölgeleri ise tamamen Türklerin yaşadığı yerlerdi.

İranlılar varlığı -zerdüştlük dininin varlığı- söz konusu idi. Zamanla onlarda İslam dinine geçtiler.

Nişabur’un rakımı 1.5 km olduğu için iklimler arası geçişler çok sertti. Zengin ve soylu olanlar evlerinin altına borular döşeyerek ısınma yaptıkları tespit edilmiştir. Sıradan evlerde bile zeminlerinde yemek yapmak ve ısınmak için mangallar vardı. Bu mangallar yeraltında ki menfezler sayesinde hava kanallarıyla beslenmekteydi. Durumu iyi olanların suları sürekli akıyordu. Yaz sıcaklarından korunmak için yer altı odaları vardı. Evlerin pencere kenarları farklı renklerden oluşan paneller ile süslenmekteydi. Bölge insanı için cami, kilise, zerdüş mabedi var idi. Hoşgörülü bir ortamdı.

Maddi kültür yönünden Nişaburlular iyi bir hayat sürmüştür. Çömlekleri, sırlı seramikleri o kadar ünlüydü ki bugün bile çok para etmektedir. Eşyaların üretiminde çok mahirlerdi. Yerel cam ustaları, şık lambalar, fenerler ve gül suları ile yıllanmış şaraplar üretiyorlardı. İyi evlerin çoğu camlıydı. Tıp alanındaki ünü çok yaygındı. Ünlü hekimler itinayla üretilmiş, camdan ve pirinçten yapılmış tıbbi aletler kullanırlardı.

Not: Yazısı dizisi devam edecek inşallah.

Necati YÜZÜAK

Etiketler: » » » » » » » » » » » » » » » » » » » »
1050 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.