logo

Türkistan’ın Kayıp Aydınlanması-69

Türkistan’ın Kayıp Aydınlanması-69

Türkistan’ın Kayıp Aydınlanması-69

BİRUNİ

Hem gökbilimci, hem matematikçi hem de astrolog olan Ebu Said El Sizci (949-1020) birçok yerde bulunmuş ama eserlerinin çoğunu Belh Hükümdarına ithaf etmişti. Sizci ile irtibat kuran Biruni sonunda Sizci’nin dünyanın döndüğünü kanıtlamak üzere tasarladığı yeni usturlaba kavuşmuştu.

El-Sizci’nin yaptığı o basit usturlabı sonunda gördüm. Şekil itibarıyla gemiye benzeyen bu usturlabı çok sevdim. Çünkü bazı insanların doğru olduğunu düşündüğü bağımsız bir ilkeden yola çıkarak yapılmıştı. Bu ilke gök kubbeninkinden ziyade (yani güneşin) dünyanın doğuya doğru olan görünür hareketinin kesinliğiydi. Yemin ederim ki bunu tahlil etmesi ya da çözmesi zor bir belirsizliktir. Çizgiler ve düzlemlerle hareket eden geometriciler ve gök bilimcilerin bu teoriye itiraz etmeleri mümkün değildir. Fakat neticede ortaya çıkan hareketin dünyaya mı? Güneşe mi? ait olduğuna bakılmaksızın onların çalışmalarıyla uyuşması da mümkün değildir.

Meseleyi fizikçilere bu teoriyi ya kabul etmeleri ya da çürütmeleri yönünde bir çağrıda bulunarak bitirmişti. Bu sırada Biruni güneşin metafizik ya da mitolojik kimliğiyle ilgilenmemekte ve kendine ait bir çapı ve dünyadan belli bir uzaklığı olan sıcak bir somut cisim olduğunu onaylamaktaydı.

Ardından dünyanın uzaydaki hareketi meselesine dönmüştü. Jeosantrik teoriyi ilkeyi elinde tam bir kanıt olmadan doğrudan reddeden Razi’ye karşın Biruni bunun mümkün olabileceğini belirtmişti. 1037 senesinde Jeosantrik sistemin en az güneş merkezli bir sistem kadar muhtemel olabileceğini söyleyebilen çok az kimse vardı. Bunların başında Biruni geliyordu.

Biruni bir alanda daha cesur bir çıkış yapar. Balistik konusunda şöyle diyor: “Bir şey yüksekten düştüğünde dümdüz aşağıya inmez, belli bir eğim kazanır. Düşen bir nesne iki türlü hareket eder. Biri dünyanın dönmesine bağlı olarak dairevi hareket diğer ise dünyanın merkezine doğru düşüyor olmasından dolayı düz harekettir.”

Biruni daha sonra bir kez daha enlemi tespit etmek için boylamı bilinen bir yerdeki güneşin saatinin gölgesinin ve zamanının kullanıldığı yeni yöntemini ileri sürmekteydi. Tek başına kıymet arz eden bu yenilik daha büyük bir keşfin ilk adımıydı.

Kadim zamanlardan Biruni’ye kadar dünyanın 5/2 sine tekabül eden Avrupa, Asya ve Afrika bilinmekteydi. Geri kalanının ise sadece suyla büyük okyanuslarla var olduğu sanılmaktaydı. Büyük İskender’in dünya okyanusuna ulaşmak hayaliyle Afganistan’ın İndus Vadisine kadar olan yürüyüşü ne sebep bu hayaliydi. Oysa İskender karadan başka hiçbir şey görmeyecekti.

Dünyanın üçte ikisi gerçekten su muydu?

Biruni bunu ihtimal dâhilinde değerlendirmiş olsa da mantık ve gözlem temelinde ele aldığında bunu reddetmişti.

Dünyanın üçte ikisine hayat vermiş olan kuvvetler ve süreçler geri kalanında neden varlıklarını hissettirmemişlerdi?

Mantık yürüten Biruni Avrupa ile Asya arasındaki devasa okyanusun bir yerlerinde o güne kadar bilinmeyen bir ya da daha fazla toprak veya kıtalar olduğu kanaatine varmıştı. Mantık çerçevesinde adımlar atarak bu bilinmeyen kıtaların boş ve el değmemiş yerler mi oldukları, yoksa buralarda da insanların yaşadıklarını sormaya başlamıştı. Bu noktaya kadar Nandana’da yaptığı araştırmaya, kentlerin ve bilinen coğrafi özelliklerin boylamları hakkında topladığı ciltlerce bilgiye ve basit mantığa göre hareket etmekteydi. Daha ileri gitmek için boylamlarla ilgili bilgilerine dönmüştü. İnsanların geniş bir kuzey-güney hattı üzerinde yaşadıklarını düşünüyordu.

Bu hat bugünkü Rusya’nın kuzeyinden Hindistan’ın güneyine ve Afrika’nın merkezine uzanmaktaydı. Bu hattın dünyanın yaşanabilir alanını temsil ettiğini kabul ederek bilinmeyen kıtanın ya da kıtaların bu hattın kuzey ve güney enlemlerinde yer alıp almadıklarını sorguluyordu.

Not: Yazısı dizisi devam edecek inşallah.

Necati YÜZÜAK

Etiketler: » » » » » » » »
1321 Kez Görüntülendi.

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.